Sevmişiz ya bir kere! Sevdiklerimizin hataları kusurları gözümüze hiç görünmüyor. Onlara karşı galiba bu yüzden daha müsamahalı ve toleranslı oluyoruz. Keşke sevmediklerimize karşı da böyle hoşgörülü ve anlayışlı olabilsek! Yaratılmışların en şereflisi olarak yaratılan insanların değişik inanç, görüş ve düşüncelere sahip olması gayet normaldir. Dünyaya hepimiz aynı noktadan bakmayabiliriz. Kaldı ki bakmak zorunda da değiliz. Kulağa zararsız gelen bu sözleri keşke becerebilsek… Ne diyordu Âşık Veysel: “Koyun kurt ile gezerdi/Fikir başka başka olmasa…”

Kıymetli dostlar; Fahri Kâinat Efendimiz devamlı olarak herkese karşı hoşgörülü olarak davranmıştır. Çünkü hoşgörülü olmak toplumsal barış ve uzlaşmaya her daim katkıda bulunmuştur. Karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı, birbirinin düşüncelerine, görüşlerine ve inançlarına saygılı bireylerden oluşan toplumlar, her daim huzurlu ve başarılı toplumlar olmuşlardır. “Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” Buyuran Hz. Mevlana, huzurlu ve mutlu yaşamın formülünü sanki bu iki satır cümleye sığdırıvermiş. Eğer gerçek ve karşılıksız bir sevgiden bahsediyorsak dostlar, bilesiniz ki muhatabımızın kusurlarını sadece görmezden gelmekte yetmiyor. Onun kusurlarını ve eksiklerini de kendimizinmiş gibi kabullenmemiz ve sevmemiz de gerekiyor. Unutmayın! Gerçek sevginin cinsiyeti olmadığı gibi esaslı sevgilerin aşamayacağı bir engel üstesinden gelemeyeceği bir problem de olamaz. Goethe yine kitabın tam ortasından konuşmuş; “Sevdiğinin kusurlarını hoş görmeyen sevmiyor demektir.” Nokta.

Kıymetli dostlar; bilesiniz ki hayat, inişli-çıkışlı uzun bir yürüyüşün adıdır. Bu zor ve çetin yolda bazen nefesimiz tıkanabilir, bazen de ayağımız tökezleyebilir. Şu üç günlük dünyada ne kadar özenle atsak da adımlarımızı, ayaklarımızın birbirine dolaşıp tökezlemesi olasıdır. Ne geride bıraktığımız zorluklara bakarak kibirlenmek, ne de tökezleyen adımlarımızdan umutsuzluğa düşmek bizlere yakışır.

Bize düşen; “Samimi bir şekilde birbirimizi Allah(cc) için sevmektir. Ruhumuzu bunaltan, dünya malını kendine kıble yapanlara inat, yürüyüşümüzü kararlı bir şekilde sürdürmek, herkesten önce kendimizi hesaba çekerek ahret yurdu için heybemizi tıka basa doldurmaktır.’’ Başkalarının kusurlarıyla meşgul olmak, kişinin mahrem alanına izni olmadan dâhil olmak insanı kendi hatalarını görmesinin önündeki en büyük engeldir. Unutmayasınız! Dostlarının kusurlarını hoş göremeyen insanların kalpleri nasır tutar ve asla dost biriktiremezler. Ne diyordu Hz. Mevlana; “Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.” “Her kim dünyada bir Müslüman’ın ayıbını örterse Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter.” Buyuran Habib-i Ekrem Efendimiz (sas); insanların kusurlarını görmez, kimi zaman onları görmezden gelir, çoğu kez gözünü çevirir, kusurunu görse de o insanın yüzüne vurmaz, o kişiyle arasındaki saygı ve sevgi perdesini asla yırtmazdı.

Ez cümle demem o ki kıymetli dostlar; Sevgi insanın özüdür. Bu dünyada kimse bilanoksan değildir. Yaşam şeklimizi ve insanlarla olan ilişkilerimizi şöyle tekrar bir düşünüp tartalım. Devamlı birbirimizi kırmaktan ve mütemadiyen yaptığımız tavuk tövbesinden artık bir vazgeçelim. Tarafgirliğin karaçalı gibi aramıza girmesine, hakikati boğmasına asla müsaade etmeyelim. Geçmişin kamburunu bir tarafa bırakıp, dostlarımızı hatalarıyla kabullenip, onları olduğu gibi sevmeyi bilelim. Yaşam ile ölüm arasındaki berzahta şartlar ne olursa olsun aramızdaki sevgiyi ve muhabbeti asla bitirmeyelim. Eğer sevgi biterse daha önce umursanmayan, hesaplanmayan, görülmeyen ne varsa hepsi ortaya dökülür. Unutmayın! Aşkın gözü kördür. Sevgi varsa sevgilinin kusuru yoktur. Erich Fromm ile bitiriyorum: “Birini mükemmel olduğu için sevmezsin. O sen sevdiğin için mükemmeldir.”  

Selametle…