Üstad denince akla gelen en belirgin özelliği, kibri. Hatta eleştirilen, yer yer alay edilen. Meseleye bir de “kibre karşı kibirlenin” hadisinden bakarsak karşımıza ne çıkar? Hasan Ali Yücel, “Dönen Ses” adında bir şiir kitabı çıkarmış, kitabı “Hakkında her sıfatın aciz kaldığı şair Necip Fazıl’a” cümlesiyle Üstad’a ithaf etmişti. Yetinmemiş, Kaldırımlar şiirinden dolayı, böyle muhteşem bir şiiri Necip Fazıl’dan başkasının yazamayacağını belirtmişti. Sonra bir vakit geldi, Necip Fazıl taraf değiştirdi. O artık İslam’ın savunucusu, kalemiyle fikrin harbini veren bir mücahitti. Ancak tablo biraz karamsardı.

Nazımlar, Yakup Kadriler, Halide Edipler bir tarafta Cumhuriyet aydını gibi takma bir kimlikle yazarlık yapıyor, Müslüman halka tepeden bakıyor, Müslümanları geri kalmış, cahil, yobaz görüyordu. Necip Fazıl artık bu geri kalmış mahallenin tek yazarıydı. Dolayısıyla o da geri kalmış, yobazdı. Artık yazdıklarının ehemmiyeti olamazdı. Ki İslami mahalle yazarsızdı, okumuşlar idam veya sürgün edilmişti çünkü. Öyle ki Büyük Doğu dergisinde örneğin otuz yazar varsa, yirmi beşi Necip Fazıl’dı, takma adlarla yazıyordu. Dün ona övgüler düzen Hasan Ali Yücel, bugün Büyük Doğu dergisini kapattırıyor, Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Şubesi’ndeki hocalığından da kovdurtuyordu Necip Fazıl’ı. Derginin kapatılma suçu neydi? “Allah’a itaat etmeyene itaat edilmez” hadisini kapakta basmak. H. A. Yücel, N. Fazıl’a “Bu hadisi neşretmek, bize itaat edilmez anlamına gelir” diyordu. Noktayı ise oğlu Can Yücel koyuyordu: “Solda adam mı var Necip Fazıl’ı anlayacak, hepsi dangalak!”

Bunları neden anlattım? Koyu Bilal’in kompleksinin ona özel olmadığını göstermek için. Bizim cenahtan (ki ne demekse bu cenah) asla yazar, fikir adamı, senarist, yönetmen, sanatçı çıkamaz onlara göre. Çünkü bizim cenah geri kalmış, yobaz, sanattan ve bilimden, ilimden anlamaz insanların cenahıdır. Bu nedenle Murat Belge şairleri incelediği tuğla boyutundaki kitabına Sezai Karakoç’u, Mehmet Akif’i ve İsmet Özel’i almaz. Ece Ayhan’ın silah zoruyla birini cinsel ilişkiye zorladığını yazarak derin bir şiir tahlili yapar büyük üstat! Safiye Erol’u okumadığına hayıflanır başka bir yazısında. Mao’ya methiyeler düzer.

İSMET ÖZEL SENELER ÖNCE

“Murat Belge’nin şahitliği caiz değildir” diyerek meseleyi zaten çözmüştü ama olsun! Başka bir eleştirmen S. Gümüş, kitabında öykücüleri incelerken “Mustafa Kutlu için de iyi diyorlar, bir ara okumak lazım” der, okumaya tenezzül etmez. Enis Batur programda Nuri Pakdil’i överken S. Gümüş ile Ö. Türkeş tek cümle etmez, susar. Konu bizim cenah olunca susarlar. Şener Şen, Cumhurbaşkanlığı ödülü aldı diye linç ederler. Meltem Cumbul, ödül almasına rağmen Semih Kaplanoğlu’nun elini bile sıkmaz, susarlar. Yine ödül almasına rağmen Okan, Diriliş Ertuğrul ekibiyle alay eder pişkince, susarlar. Bu kompleks onlarda. Sağ, solu okur ama sol, sağı okumaz. Ama mesela Furkan Çalışkan ile Aykut Ertuğrul, TRT 2’de Kelimeler Ve Şeyler programında sağ, sol ayrımı yapmadan her kitabı inceler, yiğide hakkını verir. Hece dergisi MARX özel sayısı çıkarır ama hiçbir sol dergide, bir Müslümanı kapakta göremezsiniz.

Mafyaya bulaşmış zibidileri anlatan, belaltı filmler çekmekten başka bir iş yapmayan oyunculara sanatçı demeyin. Koyu Bilal’i boşverin. Geniş Aile’nin son filmini izlemeyin, zira çok ahlaksız sahneleri var, kalbinize zararı olabilir. Yahu bir de, Ey Koyu Bilal, Gezi zamanı TV’ler yayınlamadı diye bir daha dizilerde oynamayacaktın, bir artistlik yapmıştın. Ee oynuyorsun? Ne oldu? Para; davandan, devrimden falan daha mı dadlu geldi?