OECD’nin 3 yılda bir açıkladığı Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı’nda (PISA) 2015 sonuçlarında Türkiye eğitiminin sondan ikinci olması malumun ilanı oldu.

PISA sonuçları sadece problem çözme kabiliyetini göstermiyor, okuduğunu anlama, anladığından çıkarım yapma kabiliyetini de ölçüyor. Bu alanda “suçlu şudur” demeden önce birkaç hususa değinmekte fayda var.

Öncelikle Eğitim ve sorunlarından bahsederken en uzun ve kesintisiz (14 yıl) bir siyasi iktidar döneminden bahsettiğimizi unutmayalım. Bu süre zarfında kaç Millî Eğitim bakanının görev yaptığını ve hangi eğitim politikalarına öncelik verdiğini hatırlamak o kadar da kolay değil.

Tek suçlu Millî Eğitim ve bakanları değil elbette. Bu serzenişim aynı süre zarfında ekonomi ve sağlık alanlarında büyük devrimler yapılması ve mesafeler kat edilmesinden biraz da.

Gençlerimizin hayallerinin olmamasından başlayabiliriz. Yok ettik onları. Hayali olmayan, hayal bile kuramayan gençler bu toplumun bir mahsulü.

Eğitimin ailede başladığını herkes bilir. Aile yağısındaki değişiklikler her alana olumsuz yansıyor. Dede veya ninelerinden bir masal dâhi dinlemekten mahrum kalmış, onlardan hayat tecrübesi alamamış bir nesilden bahsediyoruz.

Geleneksel sokak oyunlarından bîhaber yeni nesil büyüklerinin de katkısı ile hayalsiz ve hedefsiz hale geldi. Kendini hayata belli oranda hazırlayacak, zihinsel ve bedensel açıdan gelişimini sağlayamamış; ardı ardına girmek zorunda bırakıldıkları sınavlarla birer yarış atına dönüştürülen hayalsiz ve hedefsiz bir gençlik. (Çocukluğunu dahi yaşayamadan bilgisayar ve dijital oyunlarla yetişenlerin bir kısmı şu anda öğretmen olarak toplumda görev yapmaya başladı bile) Değişen şartlarla birlikte çocuklardaki dikkat dağınıklıkları göz önüne alınarak geleneksel yöntemler modern yöntemlerle harmanlanarak yeni yöntemler geliştirilmeli.

Belki de asıl büyük tehlike bundan sonraki zamanda. Onların yetiştireceği öğrenciler bugünden daha mı kötü olacak sorusu ile karşı karşıya kalacağız. Ruhen, bedenen ve sosyal olarak tekâmül edememiş veya eksik kalmış insanlar gelecek ile alakalı, yere sağlam basan adımlar nasıl atsın?

Bir genelleme yaparak gençleri suçlamak kesinlikle yanlış. Burada sadece bilebildiğimiz, gücümüz yettiğince bir şeyler ifâde etmeye çalışıyoruz. 15 Temmuz akşamına kadar Pokemon kovalama derdinde olan gençlerin tankları durdurma yarısına şahit olduğumuzu da bir yan not olarak belirteyim.

Tören içerikli göstermelik, tribünlere oynayan şatafatlı salon toplantısı, panel sempozyum ve çalıştaylar ile de bu sorun çözülmez. Bencil, muhteris, yalancı, gayrı âdil, sevgi ve saygıdan yoksun bireylerin yetişmesini istemeyen önce bu saydıklarımıza kendisi dikkat edecek. Kendi yapmadığını başkasından istemeyecek.

Kendisi makam, mevki ve para hırsıyla yanıp kavrulan ve bu uğurda her şeyi yapan bir eğitimcinin tezgâhından mükemmel bir eser çıkmasını kimse beklemesin.

Etliye sütlüye karışmayan veya yalnızca bir makama odaklanmış veya sallabaşını-al maaşını zihniyetindeki öğretmen ve idarecilerle de donanımlı bir nesil yetiştirilemez.

Aile, öğretmenler ve idareciler silsilesinde olmazsa olmaz şeyler; ahlâk vicdan ve sorumluluk bilincidir. Bunlarla birlikte eğitim sistemini gerektiği gibi planlamak ve uygulayabilmek de bir o kadar önemli. İnşallah gelecekte bu gibi sorunlar daha az gündemimizi işgal eder. Güzellikler ve mutlu yarınlar sizinle olsun.