Kazanma hırsı, dizginlenemez bir duygudur.

Vallahi bir kapıldı mı, kendini alamaz insan.

Kumar gibi!

Daha çok para, daha çok mal varlığı, daha lüks yaşam tutkusu, daha iyi giysi, daha kaliteli araba, daha güzel iş, daha büyük makam, daha zengin hayaller, daha da yücelme hevesi, daha, daha, daha…

Daha’nın sonu yoktur.

Çünkü insanoğlu, doyumsuzdur.

Kontrolsüzdür.

Gaddardır.

Egoisttir.

Menfaatçidir.

Elindeki mevcut serveti görmez ve devamlı bir adım ötesini düşünür.

Öyle odaklanır ki daimi kazanca, kendi hayatını hiçe saymaktan bile çekinmez!

Tıpkı, Goethe’nin dediği gibi “insanlar para kazanmak için sağlıklarını harcarlar. Sağlıklarını geri kazanmak içinse paralarını…”

Ne harika bir söz!

Cuk oturdu konuya.

Mamafih “ihtiyaçlar sonsuz, dünyadaki kaynaklar sınırlıdır” der günümüzde, modern iktisat teorisyenleri.

Sırf emperyalizmi meşru kılmak adına…

Yani açıkçası “sınırı koyan biziz, kaynakların mülkiyeti bizdedir ve miktarı ancak biz temin ederiz” derler.

Sanki üstat Necip Fazıl’ı haklı çıkarırcasına…

“Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul;

Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.”

Hakikaten öyle!

E yalan mı?

Peki, İslam doktrini ne diyor bu konuda?

“İhtiyaçlar sonsuzdur ama kaynaklar da sonsuzdur. İdareli tüketildiği sürece, herkese eşit miktarda kaynak vardır. Yağmur her yere eşit yağar, toprak rızkını eşit verir, bunların garantörü de Allah’tır” diyor.

Hiç dikkate alıyor muyuz?

Tabi ki hayır!

Ama gel de bunu, nefsani güdümle çalışan, müstemlekeci ve “hep banacı” insanlığa anlat!

Ya bakın, lafı eveleyip gevelemeye gerek yok.

Şunu evvela kabul edelim dostlar;

Biz, maymun iştahlı bir toplumuz, tamam mı?

“Para gelsin de nereden, ne şekilde gelirse gelsin” zihniyetinin esiriyiz.

Haram olmuş, helal olmuş, faiz olmuş, kaçak olmuş, göçek olmuş önemli değil.

Yeter ki, destelerimiz eksik olmasın cüzdanımızda.

İşte bu meşum kafa yapımız Elon Musk’lar, Bill Gates’ler yerine “tosunlar” yetiştiriyor.

Ve şimdi gelelim asıl konumuza;

Değerli okurum, şu husus iyi bilinmelidir ki bazı bankalar, küresel emperyalizmin tapınak şövalyesi gibi şehvetle çalışırlar.

Yani onların sacayağı görevini üstlenirler.

Bu tip bankalar olmazsa büyük sermayedarlar, sömürge politikalarına maddi kaynak sağlayamazlar.

Sömürmezler ise batarlar.

Bu yüzden gittikleri her yerde hizipçilik, bölücülük, teröristlik yapar ve nemalanırlar.

Klasik Batı mantalitesi…

Bankalar kurar, halkı sıcak paraya alıştırırlar.

Borçlandırır ve kölemen hale getirirler.

Herkes zanneder ki, bu likiditeler havadan gelir.

Verir kredinin gözüne, verir kredinin gözüne.

Aldığı asgari ücrettir, çektiği altmış bin, hatta yüz bindir.

Sonra da “çalışır öderiz ya, n’olacak” der.

İşte anahtar kelime budur.

Açgözlü toplumlar, tuzağa hep böyle düşerler.

“Çalışır, öderiz”.

Ne kadar da cici, ne kadar da sempatik geliyor kulağa, değil mi?

Oy, oy, oy sevsinler.

Bana bak!

Sen, katıksız aşım ağrısız başım usulü geçiştirirsin sofranı ama o malum sermayedar ağalar, viskisini boğaza nazır evlerinde yudumlayıp tekneleri seyrederler.

Sen de, geceni gündüzüne katar eşek gibi çalışırsın, anladın mı?

Ek işler yapar, borcun bir an evvel bitsin istersin.

Ama keneler seni kolay kolay bırakmazlar.

İki ay geciktir kredi borcunu.

Bak bakalım neler oluyor!

Bi’döşerler faizi arka arkaya, şirazeni kaydırırlar yeminle!

Durmadan, durmadan kanını emerler.

Binaenaleyh gizli bir el, devamlı ensenden bastırır ve başını yere doğru eğer.

Bir türlü dikilip çevrende neler oluyor, neler bitiyor göremezsin.

Görmeni zaten istemezler çünkü tekrar ayağa kalkarsan yani dirilirsen, onların sonu gelir.

Tabi ki “hoooop! Müslüman mahallesinde salyangoz mu satıyorsunuz, n’oluyor orada” dememen için bu olanlar.

Sen, çocukların okul masrafı, mutfak gideri, kira, kredi, bir de durmadan yeni şeyler isteyen, modernizm budalası karının dırdırıyla uğraşırken, öyle bitap düş ki, başka meselelerle ilgilenmeye mecalin kalmasın!

Bunu isterler.

Ve zaten istatistikleri incelediğimizde bugün Türkiye’de, ortalama otuz milyon insanın kredi borcu var.

Bilmem, anlatabildim mi?

Yukarıda da değindiğim gibi değerli okurlar.

Banka kolay paraya, bedavaya alıştırır ama iş ödemeye geldi mi, acı verir.

Yani “bedava peynir fare kapanında olur” deyimi, buna en güzel örnektir abicim.

Benzetmek gibi olmasın ama…

“Teşbihte hata olmaz derler” hani.

Farenin, peynir kokusuna tav olup kellesinden olduğu gibi, zavallı insanımız da başını, bazı bankaların kapanından kurtaramıyor.

Başını kapanın kıskacından kurtarabilmek, nefes alabilmek adına elinden destek alıyor.

Bu sefer elini de kaptırıyor, iyi mi?

Bir elini kaptırdığı yetmezmiş gibi, diğerinden destek almaya yelteniyor bu sefer.

Haydaaa, onu da kaptırıyor.

Hem de koluyla birlikte!

Yani elini verirken bankaya, kolunu kaptırıyor.

Başı da cabası…

Cumhurbaşkanımızın, halkı defaatle uyardığı “Faiz Lobisi” denilen yapının çalışma prensibi, tam olarak böyledir.

Tuttu mu, bırakmaz.

Durmadan altın yumurtlayan tavuğa çevirir adamı.

Biraz daha detaylı izah etmek gerekirse bu, faiz lobisi ya da “global efendiler” sömürgeci, hizipçi, savaşa, silaha, uyuşturucu pazarına dayalı, vahşi, emperyalist örgütün genel adıdır.

Burjuva kökenlidir ve şöyle yol alır bakın;

Hedef ülkede ilk önce etnik grupların arasına nifak sokarlar.

Bu grupları birbirine zıtlaştırır, düşman ederler.

Ve nihayet her iki grubu da fonlar, silahlandırır ve birbirinin üzerine salarlar.

Onlar orada oyalanırken taşeron örgütler de, el altından malı götürürler.

Evet, düzenleri hep böyle işler.

Ve bu düzen her zaman, Müslüman coğrafyasında işler.

En basitinden, tam dibimizdeki Suriye…

Ölenin de, öldürenin de “Allahuekber” dediği bir ortamda global ağalar, ganimetleri kolayca ele geçirir, halkın haklarına tecavüz eder, silah ticaretini hızlandırır, terörizmi besler ve dünyaya gözdağı vermeye çalışırlar.

Acı ama gerçek.

Şimdi dostlar, parantezi burada kapatıyor, ana konumuz “banka” mevzuuna dönüyorum tekrar;

Dikkat edin, birçok bankanın, insanların zor durumlarından faydalandığı aşikardır.

Elbette kimsenin karakaşı, kara gözünün hatırına para vermezler.

“Daima büyümelisin” derler.

Taze girişimcilere şirket kurma kredisi; işi iyi gidene de, şirketini büyütme kredisi sağlarlar.

Ama batak olana kesinlikle yanaşmazlar.

Neticede güçlünün yanında yer alırlar, güçsüzüyse tepelerler.

İster katılın, ister katılmayın bana ama müflislerin durumunu da iyileştirmek adına, bir takım maddi destekler sağlaması gerekir bankaların, sadece yüceleni kayırmak yerine.

Değil mi?

Ama gel de bunu, onlara anlat!

Ah kredi kartı aah…

Sen var ya sen…

Az suçlu değilsin haa!

“Kartınız en iyi dostunuzdur” diye satarlar hep.

E iyi de, kredi kartı dost olsaydı eğer, bankamatikten çekilen yüz liraya, on iki lira faiz almazdı be kardeşim.