Tarih 10 Kasım 1912. Londra’da heyecan doruktaydı. Maliye Bakanı David Lloyd George (1863-1945) Downing Street 11 numaralı ofisinde Balkanlardan gelen güzel haberler onuruna ihtişamlı bir akşam yemeği tertipliyordu. Bu mutluluğun ve heyecanın sebebi, yaklaşık bir ay önce patlak veren Balkan Savaşı’ydı.  Balkan ittifakı karşısında Osmanlı ordusu büyük bir bozguna uğramış ve başta Selanik olmak üzere Rumeli’deki vatan toprakları kaybedilmişti.

Avrupa gazetelerinde çıkan yazılarda Türkler alay konusu yapılıyor; İstanbul liste başı olmak üzere imparatorluğun diğer topraklarına ilişkin taksimat yazıları sütunları süslüyordu. Böyle bir atmosferde, Lloyd George şampanya dolu kadehini havaya kaldırıp şöyle dedi: “Türk’ün Avrupa’dan atılmasına, geldiği yere gönderilmesine içiyorum.” Belli ki bu, son kadeh olmayacaktı!

Balkan Savaşları’nı sona erdiren antlaşmaların mürekkepleri henüz kurumadan, asırlardır Rumeli’de yaşayan binlerce Müslüman Türk nüfusa yönelik katliamlar art arda geldi. Pek çok insan hunharca öldürüldü. Esaret altında açlıktan ölenlerin sayısı bile yüzbinleri aştı. Nüfusun büyük bir kısmı malını mülkünü terk ederek Anadolu’ya sığındı. Topraklarını terk edenlerin göçü günümüze kadar devam etti. Bu tarihin şahit olduğu en uzun göçlerden biriydi. Avrupa bu trajediyi ne gündemine aldı ne de onunla yüzleşmeye cesaret etti.

Lloyd George, 1916-1922 yılları arasında İngiltere Başbakanı oldu. Bu süre zarfında da Türklere karşı tutumunu hiç değiştirmedi. Türklerden nefret ettiği çok açıktı. Çanakkale ve Kut’ül Amare’deki İngiliz bozgunu sinirlerini altüst etmeye yetmişti. Başbakanlığı sırasında bu yüzden sürekli bir şekilde Türklerin cezalandırılmasını savunuyordu. Ona göre İngiliz İmparatorluğu önündeki en büyük tehlike, Türklerdi ve bu tehlike kesin bir şekilde ortadan kaldırılmalıydı.

Megali İdea’nın vücuda gelmiş hali Yunan Başbakan Venizelos’a karşı büyük bir sempatisi vardı. Venizelos, Batı Anadolu’nun tarihsel ve kültürel açıdan Yunanlılara ait olduğunu ve bu nedenle bu toprakların Yunanistan’a katılmasınıtalep ediyor ve bu konuda Lloyd George’dan büyük bir destek görüyordu. Venizelos, Kasım 1918 Barış Konferansı’na katılmak üzere Paris’e gittiğinde çantasında, İzmir başta olmak üzere Batı Anadolu’daki toprak istekleri bulunuyordu.

Barış Konferansı’ndaki İngiliz delegasyonu sekreteri HaroldNicolson hatıralarına, büyük bir şaşkınlık içinde, 14 Nisan 1919 tarihinde şu notu düşüyordu, “Yunanlılar’ı İzmir’e yerleştirmemize, daha doğrusu onları orada tutmamıza ihtimal göremiyorum. Türkiye’nin tamamı müttefikler arasında paylaştırılmadıkça bu imkânsız.”

Venizelos’un Anadolu macerasına, İtalyanların şiddetli itirazlarına karşılık Fransız ve İngilizlerden “evet” çıktı. Yunanlılar 15 Mayıs 1919’da (1335) İzmir’i 15 bin askerle işgal etti. Bu sayı hızla arttı. 1922’ye gelindiğinde Anadolu’daki toplam Yunan kuvveti 220 bine ulaşacaktı. İzmir’in çevresindeki köylerden gelen Rum çeteleri de işgalin öncü kuvvetleri gibi hareket ediyor, masum halka yapılan yağma ve katliamlarda etkin rol oynuyordu.

İşin tuhaf yanı, işgal kararınınresmi gerekçesiydi. İtilaf Devletleri’ne göre, Yunan askerleri bu bölgedeki Rum ve Ermeni asıllı halkın bir katliama karşı korunması amacıyla İzmir’e gönderilen bir nevi barış gücüydü. Bu kararla Avrupa diplomasisi, gerçek amaçları birtakım bahaneler arkasına gizlemekte ne kadar mahir olduğunu bir kez daha itiraf ediyordu.