Bugünlerde bütün dünyayı tedirgin eden bir virüs ile mücadele ediyor insanlık…

Elbette durumun ciddiyeti konusunu hiçbir kimse ya da devlet hafife alamaz…

Fakat aynı nispette aklı ve mantığı da hiç kimse devre dışı bırakamaz…

Zira bireysel ya da kolektif hafızanın korku ve kaygılara esir edilmesi çok büyük bir yıkım olur…

“Korku fırsatçıları”nın büyük bir ahlaki zafiyetle ortalıkta olduğunu birçok emareden anlayabiliyoruz…

Kaldı ki korku insanlık tarihinin en önemli kontrol mekanizmalarından biri olmuştur…

Korkuya bu gücü veren en önemli özellik, öğrenilir/öğretilir olmasıdır…

Korku nesnesi üretenler kimi zaman devletler kimiz zaman bireyler ya da organize örgütler olmuştur…

Kendi çıkarlarına insanları gönüllü olarak ikna edemeyeceğini düşünen bütün zihniyetlerin başvurabildiği çok kadım bir yöntemdir, korkutmak…

Üretilen ve sonra da öğretilen korku nesnesinin tam karşısına konan çıkar, aslında toplum tarafından bir kurtuluş noktası gibi algılanır…

Yani korkutanlarla kurtuluş vadedenler çoğu zaman aynı merkezi temsil ederler…

Özelikle kitleselleştirilmeye çalışılan korkuların arkasında, çok derin paradigmal hesaplar olabilmektedir…

“Korku ve kaygılar bilincin katilidir” gerçeğini çok iyi bilen manipülatörler, toplumların kolektif akıl gücünü nasıl “felç” edeceklerini çok iyi biliyorlar…

Virüs konusunda uzman olan bilim erbabını dinlediğinizde çok daha umutlu olabildiğiniz bir tablo var iken, hiç alakası olmayanların yorumları -sanki biliyormuş gibi-çok daha tedirgin edicidir…

Ne yazık ki algıları yöneterek toplumları korkuya sevk eden ağırlıklı zeminde, bu manipülatörlerin elindedir…

İnsanın hakikatten ya da gerçekten çok “komplo”ya meyilli olmasının nedeni bilemediği, göremediği ya da tanımlayamadığı konulardır…

Bugün de nasıl mücadele edileceği tam olarak belirlenememiş bir virüs tehlikesi karşısında ortaya çıkan endişe, toplumu her türlü -buna istismar da dâhildir-“çare” teklifine karşı açık hale getiriyor…

İnsanın en temel ihtiyacı olan güvenliğini tehdit eden bir durum ortada iken yaşanan tabloyu elbette anlayabiliriz…

Fakat burada anlaşılması gereken en temel şeylerden biride yine bu durumun sükûnetle ve şuurla bertaraf edilebileceğidir…

Sağlık Bakanlığı’nın bütün fırsatçılara “avuç yalatan” tavırlarına devam etmesi de son derece önemlidir…

Devlet aygıtının kontrolü elinde bulundurduğunu göstermesi bakımından…

Aksi halde boş kalan meydanı kimlerin dolduracağı, hiç kimse için muamma değildir…

Virüsün doğal ya da laboratuvar ortamında oluşmuş olması şu anki tedbir durumumuzu değiştirmiyor; sonuçları

açık ve net olduğu için…

,Meselenin her boyutunu, yaşadığımız gerçek tabloyu hesaptan çıkarmaksızın düşünmeye ve çareler aramaya devam etmek durumundayız…

Bu korku ile neyin pazarlanmaya çalışıldığını görmek için “çıkar”ın biraz daha netleşmesini beklemek durumundayız…

İşte o zaman pazılın parçalarını tamamlamış olacağız…

Rabbim bu musibetten akılla ve şuurla kurtulmayı nasip etsin…