Dünya farklı bir mücadele konseptine girmiş durumda. Gücün adaletinin hakim olduğu bir dünya. Sesi daha çok çıkanın haklı olduğu bir politik süreç içerisinde savrulmaktadır insanlık. Midesinden çok, gözü açların faal olduğu bir yönetim kadrosu iş başındadır. 13. yüzyıl hümanizmasında ortaya çıkan sahte insancıllık lafzen bile ortalarda yok artık. Dünya sanki Hint kast sisteminin uygulandığı koca bir vahaya dönüşmüş.

Dünyada kültürel çatışmalar, medeniyetler çatışması, inanç çatışması, ekonomik çatışmalar içerisinde farklı mücadele alanları üzerinden bir savaş yürütülmektedir. Avrupa’nın birlik projesi İngiltere’nin birlikten ayrılmasıyla fiilen çökmüş durumda. Avrupa devletlerinde ırkçılığın etkin olduğu bir politik süreç yaşanıyor. Yabancı düşmanlığının hayatın her alanını etkilediğini görmemek için kör olmak gerekir.

İnsanlara bir güzellik adası olarak sunulan Avrupa artık barış ve huzur kıtası olmaktan çoktan çıkmış durumda. İskandinav ülkelerinde yaşanan görece rahatlık sadece orada yaşayan insanlara huzur vermekte. Ordusuz ülkeler hayatın mutluluğunu sadece kendisi için hak görmektedir. Bir Amerikan başkanı tek taraflı ve kendi heva ve hevesine göre karalar alabilmektedir. Uğruna binlerce insanın şehit olduğu Kudüs konusunda dünyaya rağmen “Senden aldım ona veriyorum” tarzı uygulamalara başvurmaktadır.

Fransa’da artık edebiyat ve sanat mahfilleri hareketli değil, Paris banliyölerinde perişan bir halde köleliği yaşayan göçmenler kaderlerini beklemekte. Roma, Akdeniz’den gelen göçmenleri denizde kaderlerine terk eden insanların yaşadığı bir şehir halindedir maalesef. Yani Batı vahşiliğin dibini yaşamakta ve yaşatmaktadır dünyanın geri kalanına.

İslam ülkelerinin durumu daha vahim. Celladına âşık mahkûm misali Batılı efendilerinden gelecek emirleri ve iltifatları belemekte Müslüman liderlerin birçoğu. Kim daha Batıcı yarışında Arabistan ve Dubai yönetimi. İran farklı bir maceranın peşinde. Mezhep eksenli yaklaşımlar İslam coğrafyasında kana ve gözyaşına sebep olmuş durumda. Tüm Müslümanların akın ettiği Mekke ve Medine artık yöneticilerinden dolayı İslam âleminin bağrında bir garip şehir olmuş durumdadır. Kısaca at izi it izine karışmış bir dünyanın sakinleri olarak kaderimizin peşinden gidiyoruz.

Barışın hakim olduğu, güçlünün değil haklının değer gördüğü bir dünya arzusunda insanlık. Birinin mutluluğu öbürünün gözyaşına bağlı olmadığı bir dünya. Amerika liderlerinin bencilce ve tek taraflı karar veremediği dünyanın tüm milletlerinin söz hakkı olduğu bir dünya. İnsanların denizlerde ölüme terk edilmediği daha doğrusu insanların ülkelerinden ayrılmak zorunda kalmadığı bir dünya.

Müslümanların düşman kardeşleri oynamadığı bir İslam alemi. Kudüs’ün semavi dinlerin hepsinin rahatça kendine alan bulduğu bir Orta doğu. Halep’in, Musul’un kültürel çalışmalarıyla gündeme geldiği bir Suriye. İlim merkezi olma özelliği ile bilinen Kahire’nin tekrar eski günlerine döndüğü bir Mısır. Tüm İslam aleminin teveccühünü kazanan ve Amerika valisi gibi hareket etmeyen bir Suud yönetimi. İnançlarından ötürü birbirini kırmayan Hint yarımadası. Fikirlerin tartıştığı kaba kuvvetin kendine hayat bulamadığı bir dünya.

Kardeş kardeşe kardeşçe muamele etmeli. Ülkem insanı artık düşünmeli ve nefret dilini terk etmeli. Dil keskin bir kılıca dönüşmemeli, sevginin filizlendiği bir dünya arzusundayız. Çok şey mi istiyoruz? Vesselam…