Önce İstanbul’un sembolü olan laleler gitti. Sonra her Mayıs ayında şehrin caddelerini, meydanlarını dolduran, bülbüllerin aşık olacağı kadar güzel güller. Önce pandemi sebebiyle yaşanan keşmekeşte unutuldu, ihmal edildi sandık. Yanıldığımızı, ana yolların etrafını adeta bir orman gibi saran peyzaja yapılan çirkin müdahale ile anladık. Şimdi o şehrin sadece silüetini değiştirmekle yetinmeyip, hava kirliliğini azaltan; egzozun boğucu dumanını emen yeşil duvarların yerini kimyasal boyalar alıyor.

İşin tuhaf tarafı, İBB’nin yeşile bu müdahalesinde en çok alkışı, üç ağacın yeri değiştiği için İstanbul’u yerle bir eden Gezi vandallarından alıyor olması. Gerçi şaşırmaya gerek yok. Ekrem Bey’in amatörlüğünü üzerinden attığı Beylikdüzü’nde, gri renkli beton ormanından gökyüzünü zor görürsünüz.

YEŞİL DÜŞMANLIĞI

İnsanoğlu neyi en çok avaz avaz bağırırsa, onda eksikliği çoktur denir ya; ağzından yeşili düşürmeyen zihniyetin en iyi yaptığı iş adeta gökyüzünü delip geçen rezidanslar inşa etmek oldu daima. Sadece Beylikdüzü mü? Ya İstanbul’u çok katlı beton denizine çeviren Mecidiyeköy’ü, Levent’i, Maslak’ı yıllardır kim yönetiyor?

Duvarlarımızı kaplayan saksıları yerlerinden söken ellerin, ülkenin enerji ihtiyacı için yapılan Hidro Elektrik Santrallerine itiraz ederken kalktığını görmek şaşırtıcı değil. Yemyeşil duvarlara balyozla girişen bu elleri iyi tanırız biz. Ülkenin kalkınması için yapılması planlanan nükleer santralleri duyduğunda deliye döner bu eller. O zaman hatırlar “yeşili sevmek” gerektiğini. Öyle fısıldar çünkü kulağına tam 130 nükleer reaktör sahibi Avrupa.

Enerji tüketiminin yüzde 70’ini nükleere borçlu olan 58 reaktöre sahip Fransa yeşil dostudur. İhtiyacının yüzde 40’ını nükleerden sağlayan İsveç yeşil dostudur. 100 reaktörün olduğu ABD, sincapların sokaklarda gezdiği bir hayal ülkesi; 19 nükleer reaktörün olduğu Kanada ormanların dostu.. Fakat tek bir nükleer santrali dahi olmayan Türkiye yeşile düşman. Öyle mi?

Kıyı şeridi de olmasa kavruk bir bozkırdı Türkiye. Sanayileşmenin henüz yeni başladığı 1970’lerde orman varlığımız 20 milyon hektardı. Üstelik bunun ancak yarısı koru ormanıydı. Yani nitelikli ve uzun ömürlüydü. Şimdi ise 23 milyon hektar ormanımız var. Bunun 22 milyon hektarı ise artık koru ormanı. Yani ormanlarımızın hem alanı, hem de niteliği artmış durumda.

PKK ORMAN YAKARAK BAŞARILI OLDU MU?

PKK terör örgütü, Hatay‘da ormanlarımızı ateşe verdiğinde ne kadar kaybettik acaba diye düşünüyordum. Küçük tanrıları Öcalan’ın özgürlüğü için tüm ülkeyi yangın yerine çevireceklerini söyleyen teröristler acaba ne kadar başarabilmişlerdi?

Bu aşağılık itiraf ve tehditler, kendi mecralarında dahi o kadar tiksindirici bulunmuş olmalı ki, maden ocakları açmak için Hükümetin bu yangınları başlattığı yalanına sarıldılar.

İstanbul’un yeşiline hoyratça saldırıp, bunu tiksindirici bir popülizm ile takdim edenler, orman yakan yoldaşlarına iftira ve yalanlar eşliğinde sahip çıktıklarına göre PKK başarılı olmuştur.

Öcalan’a özgürlük diyen birisi Türk Tabipler Birliği‘ne başkan olabildiyse; bu kişiye CHP cansiperane sahip çıkabildiyse, PKK eyleminde başarılı olmuştur.

Devletin televizyonunda yayınlanan dizi filmin başrol oyuncusu, bu alçak saldırı yüzünden devleti suçlayabilmişse, PKK terörizminde başarılı olmuştur.

Söyleyin yoldaşlarınıza, lüzumsuz yere ormanlarımızı yakmasınlar.