Bir insan, bir mektep olur bazen…

Bu ne güzel bir nimet.

Bir insanın kendini hizmete adamasıdır tabii bu. Âdetâ vakıf insan gibi. Koşturur durmadan. Hayır mekânları, fakirler, garipler, sohbetler, dualar, talebeler ve daha neler. İşsizlere iş, aşsızlara aş gibi. Bir mekânda böyle birkaç kişi varsa, ne büyük bir kazanç orası için.

Eskilere gidiyoruz. Âlimlerimizi düşünüyoruz. Talebelerinin her şeyine koşan o ilim ve hikmet erbabını hatırlıyor ve hayırla yâd diyoruz. Allah razı olsun onlardan. Eğer öyle gayret etmeselerdi bugünkü bu birikim nasıl ulaşacaktı bizlere?

Bir terbiye insanı idi onlar. Tıpkı kendilerinin geçtiği gibi, o yoldan yetiştirirlerdi talebelerini. Hz. Enes’leri, Ebu Hureyre’leri, Ashab-ı Suffe’yi düşünüyoruz bu arada. “En güzel terbiyeci”den nasıl da almışlardı o terbiyeyi? Şimdilerde ne mümkün? Kaç insan çıkar ilmi ve irfanıyla talebe yetiştiren? Tıpkı bir mektep gibi. Adeta onlarca ders vererek dizinin dibinde yetiştiren, sonra da bizzat icazetini yazarak ilim, hikmet ve ahlâk verecek bir kıvamda olduğunu belgeleyen.

Aslında ne güzeldi bu. Kimin talebesi, kimden almış, kim yetiştirmiş? Çünkü ondan gelecekti Sünneti seniyyeye uygun bir hal ve sağlam bilgi.

Sabırla yoğrulurlardı iki diz üzerinde o talipler. Kolay mıydı âlim olmak? Okumak, öğrenmek ve eğitilmek…

Hani ekmeği düşünsek. Nasıl ulaşıyor elimize?

Tohum olarak atılıyor önce toprağa. Üzeri de örtülüyor. Sonra bin bir gayretle başını çıkarıyor. Allah’ın lûtfuyla yağan rahmetlerle yeşile duruyor. Çamura bulanıyor. Yine bir gayret. Sabır gerekiyor. Rüzgâra, soğuğa, donmaya, güneşe… Gün olup başaklara duruyor. Sabırla pişiyor güneşte. Biçiliyor ve değirmene gidiyor. Öğünmeye… Bitmiyor. Hamurlaşıyor yoğrula yoğrula. Sonra bir de fırına giriyor. Yeniden yanıp pişiyor. İşte; “hamdım, yandım ve piştim.” Yine bitmiyor. Giriyor insanın dişleri arasına ve yeniden eziliyor döne döne. Sonrası da var malûm.

İlim de böyle. Âlim de böyle yetişiyor. Ama o âlim, âlimler yetiştiriyor. Şimdi acep nerelerde? Sistemi mahvettiler tabii ki. ‘Dersimi verir çıkarım’ diyor. Öyleyse ne beklenir? Ya da ne yapabilir ki bugün bir şeyler yapmak isteyen samimi insanlarımız?

Gayret gerek. Nerden ne tutar ve kaldırabilirsek. Camilerde hocalarımız, okullarda, kurslarda, yurtlarda öğretmenlerimiz koşturmalı. Her yan gerçek birer mektep olmalı. Gece ve gündüz. Zira buna bağlı kurtuluşumuz.

Talebesinin ne yiyip ne içtiğini düşünen, nerede kaldığını, kimlerle arkadaşlık yaptığını fedakârca takip eden hocalarımız vardı. Giyimi var mı? Ayakkabısı ne halde? Ailede sıkıntı var mı? Asıl bunları takip edenlerdi bu büyük mirası bırakanlar. İşte birer mektep olan insanlar.

Allah cc içlerimize samimiyet, güzel niyet, çaba ve gayret versin. Başarı da ancak böyle gelecektir.

Dâvâ insanı…

Omuz vererek “bir tuzum da benim olsun” diye altına girmeye çalışan erlere selâm olsun!

Hepsi birer mekteptir onların…