Neredeyse her on yılda bir darbelerle dövülen bir halk olarak artık darbe olmasını istemiyorsak darbecilerin sihirli değneği olan M. Kemal’i ve ilkelerini de günümüz şartlarında yeniden değerlendirme zamanı gelmiştir.

Bunun için de öncelikle ilkokuldan başlayarak üniversiteye ve özellikle de askeri okullarda verilen M. Kemal ilke ve inkılaplarının muhteviyatına bakmak lazımdır. 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’na göre Türk Millî Eğitiminin genel amacı; Türk milletinin bütün fertlerini M. Kemal inkılâp ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan M. Kemal milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin millî, ahlâkî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek olarak tanımlanır.

Müfredata bakınca; Kurtuluş Savaşı gibi Türk tarihinin en önemli mücadelesi bile anlatılırken Anadolu insanının kahramanlıklarının bile arka planda kaldığı görülmekte. Bütün mücadelenin sadece bir kişi tarafından verildiği ve bütün zaferleri tek kişiyle kazanıldığı tarih üstü mistik bir şeklinde anlatılmaktadır. Kurtuluş Savaşında, Cumhuriyetin kuruluşunda ve sonrasında anlatılan M. Kemal sanki bir masal kahramanıdır.

Oysa tarih dediğimiz bilim değişen ve değişmeyen yanlarıyla bir toplumu inceler. Neden, niçin ve nasıl sorularıyla muhatabın olayın derinine inmesini ve oradan sonuçlar çıkarmasını sağlar.

Okullarda anlatılan masalımsı-efsanevi M. Kemal anlatısıyla çocukların daha en başında gerçekle bağını kopartıp zihinlerini köreltiyoruz. Ne yazık ki bu dil tarihsel bağlarından uzak içinde yaşadığı toplumu hakir gören, içi boş fanatik faşist M. Kemal sevdalıları üretmektedir. M. Kemal’ü, o dönemi incelemek, gerçek belge ve bilgiler üzerinde konuşmak ve yazmak ise hala tabu olarak kalınca geriye körü körüne M. Kemal’ten beslenenler ve yine körü körüne beslenenlere inat M. Kemal’e düşman olanlar diye yıllardır yaşadığımız kamplaşma süreci kalmaktadır.

Bu körleşme ne inatlaşma nedeniyle de gençlerimiz kendi tarihlerine ve kültürlerine yabancılaşmakta bilinçli ya da bilinçsiz batılıların etki ajanları haline gelmektedir.

Onlarca yıl ülkemizin meclisi, hükümeti ve seçilmiş idarecileri M. Kemal ve ilkeleri adına sigaya çekilmiş, ülkenin hakim çoğunluğu olan Müslüman ahali ise M. Kemal’ten beslenenlerin yaşam biçimi dayatmasına maruz kalmıştır. Son yaşanılan süreç bize göstermiştir ki; bu durum artık bir milli güvenlik sorunudur. Önüne gelenin ve aklına esenin darbeye kalkıştığı daha doğrusu M. Kemal ilke ve inkılaplarını gerekçe göstererek darbeye kalkıştığı zamanların geride kalması gerekmektedir.

Maalesef bugün aklına gelince darbeye teşebbüs eden askeriyenin de yine seçilmiş iradeye tahammül edemediği için M. Kemal’ü ve ilkelerini gerekçe göstererek orduyu göreve çağıran sivillerin de M. Kemal’ü ellerinden almanın yolu M. Kemal’ün bir insan olduğunu, yetenekleri, başarıları olduğu kadar zaaflarının da olabileceğini gerçek tarihçilerin bu topluma anlatması gerekmektedir.

Devletimiz ve özellikle de Milli Eğitim Bakanlığımız geçmiş darbeleri ve özellikle de 15 Temmuz’u hiç yaşanmamış gibi davranamaz. Öncelikle de okullarımızda okutulan M. Kemal İlke ve İnkılapları derslerinin müfredata dayanaklık eden felsefesinin tarihi gerçeklere uygun bir şekilde değiştirmekle işe başlanmalıdır.

Artık M. Kemal ve ilkelerinin manüple edilerek ülkemizin direnç noktalarının zayıflatılmasına izin verilmemeli, M. Kemal ilkeleri ülkemizin yaşadığı son süreç dikkate alınarak darbelere vb. demokrasi dışı müdahalelere zemin ve meşruiyet sağlamayacak şekilde yeniden yorumlanmalı ve milli eğitimin amaçları kısmında meclis iradesine kast eden bütün darbeler lanetlenmelidir.

Artık bu durum memleketin beka meselesi haline gelmiştir.