Gündönümleri, yıldönümleri zamana işaret düşmektir. Bu işaretler insanlar için, milletler için kıymetli ve de anlamlıdır. Böyle zamanlarda insan tefekkür eder, ibret alır, tövbe eder, arınarak yoluna devam eder. Yıldönümleri insan için olduğu kadar milletler içinde muhasebe yapma zamanlarıdır. Milletimiz yine ağır imtihanlardan geçiyor. Üstad Necip Fazıl Kısakürek bu ağır imtihanı umuda bağlayarak yol gösteriyor:

Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!

Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!

Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.

Her miladi yılbaşı koca bir medeniyet, koca bir tarih çöker omuzlarımıza. Tarihin terazisinde tartarız kendimizi; gideriz Altay’lara, ineriz Mekke’ye, döneriz İstanbul’a… Uzun yolculuktur bizimkisi… Binlerce yılın yolcusu tarihin şahitleri biziz. Biz olmasak yazılacak tarih eksik kalır. İbret almak için çok belgemiz, çok bilgimiz var ama dönüp bakma ihtiyacı duymayız.

Her konakladığımız diyarda hazineler bırakmışız. Hazinelerimizi almaya hiç vaktimiz olmamış. Her taze gün bizim için yeni bir başlangıç olmuş. Acılarla, kederlerle beraber iyilikleri de tarihe gömmüşüz. Hikâyemiz o kadar uzun, yükümüz o kadar ağır ki çareyi unutmakta bulmuşuz.

Sene 2020; dört bir yandan kuşatılmışız. Yedi düvele karşı mücadele ediyoruz. Dün bırakmak zorunda kaldığımız, uğruna canımızı feda edip sonra unuttuğumuz çocuklarımızın torunları kapımıza dayandı. Bazılarımız hafıza kaybı hastalığına yakalandı“siz kimsiniz ve evimize niye geldiniz?”diyorlar. Ne yetim çocukların torunları durumun farkında ne de ev sahibinin torunları. Şaşkınız, şaşırmışız…  Kim ev sahibi, kim misafir? Allah’a şükür içimizde hafızası sağlam olanlarda var. Ne mutlu onlara ki hafızamızı diri tutuyorlar.

Coğrafyamıza 100 yıl önce tasallut edenler toparlanma işaretlerini görünce müstevli ellerini yeniden kana bulamakta tereddüt etmiyorlar. Bizimse kafa karışıklığımız devam ediyor. Saldırana cephe almak yerine birbirimizle uğraşıyoruz. Unuttuğumuz başka bir şey daha var: Çekildiğimiz coğrafyaların birçoğunu düşmanın gücü nedeniyle değil birbirimizle uğraşmaktan dolayı kaybettik. 84 yıl önce 27 Aralık 1936 yılında vefat eden istiklal marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy hem bu durumun şahidi hem de mağdurudur. Koca şair bakın kafa karışıklığımızı nasıl anlatıyor:

Girmeden tefrika bir millete düşman giremez.

Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.

Yeni bir yıla girerken tarihin tekerrür etmemesi için hatırlamaya, hatırlatmaya, iyi ve doğru yaşamaya var mıyız?

Sözü Kutadgu Bilig’in yazarı Yusuf Has Hacib’le bitirelim. Yönetenlere (beylere)nasihat:

“Adalete istinat eden kanun-bu göğün direğidir; kanun bozulursa, gök yerinde duramaz.

Halka kanunu doğru dürüst tatbik et ki, kıyamet gününde bahtiyar olasın.

Kötü teamül kurma, iyi kanun koy; ömrün iyi geçer ve saadet sana yar olur.

Ey kanun yapan, iyi kanun koy; kötü kanun yapan kimse, daha hayatta iken ölmüş demektir.”

Ceddimize rahmet, neslimize merhametli yıllar diliyorum.