Hüseyin Atlansoy- Şair:

Önce geniş aile vardı. Bu hatıralar harmanı demekti. Ahşap evlerde oturulurdu, şenlikti. Sonra çekirdek aile hatıraların buketi demekti. Apartmanlarda oturuldu. Şimdi herkesin tek tek odasında olduğu atomize edilmiş aile var. Dolayısıyla kimse evde değil, ailesinde de değil gibi.

Prof. Dr. Ali Güneş- İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müdürü:

Geleneksel olarak bakıldığında aile, ebeveynlerin ve çocukların adabı, ahlakı, sevgiyi, muhabbeti öğrenip uygulamalı olarak geliştirdikleri bir okul, bir kimlik edinme atölyesi, kültür ve medeniyet üreten, transfer eden bir fabrika gibi hayatın merkezinde yer alan sıcak bir mekândır. Ancak Endüstri Devrimi, modernizm ve vahşi kapitalizmin ortaya çıkardığı sarsıcı sonuçlar, birçok alanda olduğu gibi aileyi de temelinde sarstı. Anne-baba beraber iş hayatına yoğun bir şekilde girmesiyle beraber, çocuklar aile ve anne sıcaklığından kreşlere veya bakıcıların kucağına bırakıldı, evler kültüre ve medeniyet atölyesi olmakta çıkıp aile bireylerinin günlük kullandıkları pansiyon veya otel odalarına  dönüştü. Yeni bir gelecek, yeni bir medeniyet inşa etmek istiyorsak aileyi içine düştüğünü bu acınacak durumdan kurmak lazım.

Olgun Gündüz-Kadının Statüsü Genel Müdür Yardımcılığı:

Aile, sosyalleşme sürecinin başladığı ilk yer olarak bireyin temel değerleri aldığı içinde bulunduğu toplumsal yapıyı, geleneği ve örfü tanımaya başladığı çekirdek bir ünitedir. Bununla birlikte psikolojik açıdan çocuğun aidiyet, güven, takdir gibi temel duyguları edindiği ilk temel zemindir. Aile kurumunun, gerek bireyler özelinde gerekse toplum ekseninde birçok işlevi vardır. Bu işlevlerin yerine getirilmesi aile kurumunun gücü ve sürekliliği ile mümkündür.

Sadık Yalsızuçanlar- Yazar:

Aile bağlarının ağırlığından söz eden düşünür, bu bağları taşımak için en az üç kişi gerekir, der. Aile, dişil bir kelime. Çoğaltan, saklayan, koruyan, iyileştiren bir yuva. Bugünün aşırı biçimde parçalanmış ve bireyselleşmiş, kaotik dünyasında bu iyileştirici yuvaya daha çok ihtiyacımız var sanırım.

Doç. Dr. Muhammet Enes Kala:

‘’Bizler, yani insanlığın şerefini muhafaza etmeye çalışanlar, insanı tabiata rakip olarak değil refik olan görenler, erkek ve kadına birbirinin mütemmim cüzleri olarak bakanlar, aileyi küçük âlem, âlemi büyük aile olarak kabul edenler, insanlığın son kalesi olan, beşerin insan olma imkânlarını öğreneceği ideal aileyi keşfedip onu muhafaza etmeye gayret edeceğiz. O ailede dünyadan mahrum olmadan dünyalıklara mahkûm olmamanın değerini tüm fark edeceğiz ve yine o ailede, tabiatın, hayatın ve cinselliğin kutsallığını yeniden idrak edeceğiz. Aile, her şeyden önce bir fazilet okuludur, o okulda insan olmanın ve kalmanın hem talimi hem de terbiyesi verilir, dahası tedib ile erkân da kavranılır. Bununla birlikte biliriz ki mahalle ve aile zayıfın ve düşkünün kendisini emniyette bulduğu merhamet kokan rahimdir. İnsanlık bu rahimden mahrum olmamalıdır. Bizler her ne olursa olsun merhametle kuşanmış yürekler olarak ve Rahim olana sığınarak bu mücadeleyi kutsal olarak görmeye devam edeceğiz.’’

Sadık Söztutan- Gazeteci:

Hayvan belgesellerini çok seviyorum.

Anne kuşun gelişini ağzı açık bekleyen o yavrular…

Civcivleri tehlikeye girdi mi insana karşı bile kahramanca saldıran o ana tavuklar…

En şefkatli annelik maymundadır; bazen ölen yavrusunu bile aylarca kucağında taşır.

Deve kuşları aynı yuvaya yumurtlar. Bütün anneler ve baba sırayla yumurtaların üzerinde kuluçkaya yatar. Yavrular doğduğunda hangi çocuğun hangi anneye ait olduğunu kimse bilmez; geniş aile, bütün yavruları eşit sevgiyle kucaklar.

Yabani güvercinler, ayakları yakan sıcak toprağa yumurtalarını bırakır. Aşırı sıcaktan dolayı yumurtaların pişmemesi için anne ve baba onar dakikalık nöbetlerle dereye gidip kanatlarına suyu depo ettikten sonra gelip yuvaya oturur.

Şahinler ve kartallar, yavruyu kapmak için ardıç kuşu yuvalarına saldırır. Bu tehlike anında anne ve baba birlikte şahine veya kartala karşı cesur uçuşlar yaparak onları taciz edip uzaklaştırır.

Fok yavrusu doğar doğmaz, anne ile birlikte karşılıklı olarak birbirlerine seslenirler. Bu ses tanıma, ileride birbirine benzeyen binlerce cinsleri arasında buluşmaları için onlara çok lazımdır çünkü…

Anne ve baba kartal, yuvadan uzaklaştırmak ve kendi ayaklarının üstünde yaşamasını sağlamak için genç çocuklarını yuvadan uzaklaştırmaya zorlar. Genç kartal, kilometrelerce ötede kendi hayatı ile baş başa kalır. Başlangıçta saatlerce aç susuz kalan kartal, birden avladığı tavşanla yanı başında biten annesini görür. Uzaktadır ama ailesinin gözü hep üzerindedir

***

Keşke insanlar da “aile olma” konusunda hayvanlardan ders alabilse biraz…

Prof. Dr. Bedri Gencer:

“Ehl-i Sünnet ve Cemaat” tabiri, insan kimliğinin inanç ve aidiyet olarak iki boyutunu ifade eder. Batıda çıkan ateist Yahudi, Hıristiyan tabirlerinden sonra ateist Müslüman tabiri kişinin Sünnet=İnanç bakımından inancını kaybettiğini, fakat Yahudi, Hıristiyan, Müslüman bir aileye aidiyet bakımından dini kimliğini koruduğunu gösterir. Dolayısıyla aile, din ve ahlakın ilk kaynağı, son kalesidir. Bu yüzden aile, dünyayı demir bir kafese hapsetmek isteyen şer şebekesinin ana hedefi, bizim de korumamız gereken son kaledir.

 Doç. Dr. Mustafa Öztürk:

İslâm, aile kurumunu sağlam temeller üzerine binâ etmiş, bunun temellerini de çeşitli kurallar silsilesi üzerine oturtmuştur. İslâm’ın aile paradigmasında “reislik” görevi üstlendirilen “baba”, sanılanın/mevcut olanın aksine, bir tahakküm mekanizması olarak düşünülmemiştir; nitekim bu hak Hz. Peygamber’e dahi tanınmamıştır. Kadının pek çok konuda kocasına karşı göstereceği saygının cebrî değil tamamen ahlâkî olduğunu hatırlamak bu hususu içselleştirmede fayda sağlayabilir.

Öte yandan, Kur’ân-ı Kerim’deki “Kadınlarla iyi geçininiz.” ve hadis-i şerifte geçen “En hayırlınız hanımlarınıza iyi davrananınızdır.” minvalindeki ifadeler de tamamen kadının erkek karşısındaki bedenî ve hissî nitelikteki dezavantajlı durumunu dikkate alarak erkeğin bunu bir baskı öğesine dönüştürmesinin önüne geçme mahiyeti taşımaktadır.

Emre Akgül- Siyaset Bilimci:

İnsan aynı anda kendini ve çevresini anlamlandırma çabası içinde olduğunda “aile” kavramıyla karşılaşır. Bu karşılaşma onu bir kompozisyona ulaştırır:

A Noktası — B Noktası — C Noktası

Şu an B Noktasında olduğumuzu varsayalım. O halde A Noktası geçmiş zamanı, C Noktası da gelecek zamanı işaret eder. “Neden B” sorusu “Çünkü A” olarak cevaplanır. “Niçin B” sorusu da bizi “C için” ifadesine götürür. Bu sebeple sıklıkla aynı anlamda kullanılan, bir galatı meşhur olarak Neden ve Niçin soruları, gösterildiği gibi, esasen aynı anlama gelmemektedir. Bu hatırlatmayla devam edersek, A, B ve C bir kompozisyonu ifade ettiğini söylemiştik. Buna kısaca yaşam denir. Yanlış yaşam doğru yaşanamadığından, yaşamın kompozisyonuna katacağımız anlam, bizi aile kavramına iter. Doğa kültür diyalektiğinde olduğu gibi, doğaya insan eliyle katılan her şeye, bir bütün olarak kültür adı verilir. Diyorum ki, yaşama katılmaya çalışılan her kompozit ve eklektik anlam arayışları, insanı aile kavramına götürür ve her aile kavramı kurumsal olarak ilk önce topluma değil, yine kendine sorumludur.

Mehmet Alihan Kayabaş – Öğrenci (Master):

Aile: Kişinin en savunmasız olduğu dönemde ona karşılıksız el uzatan, ona sevgiyi merhameti ve empatiyi öğreten yapı. Sosyal sözleşmenin en küçük ve vazgeçilemez taşı.

Günümüzde sorumsuz   bireyler yüzünden büyük tehlikededir. Bir toplumun geleceğini kurtarabilecek tek kabiliyetli yapı, ailedir. Devamlılığı, bireyleri arasında kayıtsız şartsız inanmaktan ve sadakatten geçer.

Dr. İlker Telli-Şair:

Varlık olmanın ilk alfabesinin öğrettiği ilk isim… Dudaklardan dökülemeden hayata yazılabilen bir oluş alanı. Var olmanın çoğuludur. Belki de Anadolu’da yalnız bir tepenin meşesidir  aile…

Prof. Dr.Hayati Hökelekli -Din Psikolojisi:

Aile her şeyden önce eşlerin duygusal ve cinsel ihtiyaçlarının yasal ve meşru yollardan karşılandığı bir birliktir. Sevgi, bağlanma, korunma, güvenme, psikolojik destek .. gibi  her insanın en temel ihtiyaçları  en iyi  şekilde aile bünyesinde karşılanır. Gerek eşler arası, gerekse ana baba ve çocuk arasındaki ilişkilerin duygusal yönden tatmin ediciliği,  bir yanda aile üyelerinin ruhsal sağlığı ve gelişimini güvence altına alırken, diğer yanda ailenin birliği ve devamlılığı için çok güçlü bir dayanak oluşturur. Aile hayatının önemli bir fonksiyonu da insandaki cinsi dürtü ve arzuları düzenleme, toplumsal inanç ve değerlere uygun şekilde bunları belirli bir çerçeve içerisinde sınırlandırarak, tatminine imkân vermedir. İnsan cinselliği, ancak sosyal ve moral değerler çerçevesinde eğitilip işlevsel duruma geçirildiği zaman mutluluk vericidir. Bunun da en iyi ortamı aile hayatıdır.

 Şaban Kumcu-Eğitimci:

– Aile, toplumun en küçük birimidir.çekirdek aile, anne, baba ve çocuklardan oluşur. İnsanlığın ne demek olduğunu, öncelikle aile içinde tanırız. Sevgiyi ve saygıyı, aile içinde yaşayıp öğreniriz.

– Huzur ve mutluluk yolculuğu ancak eşinizle olabilir. Çocuklar ilahi sevgiyle kurulan birlikteliğin meyvesidir. Aile ile ilgili temel problem, “sevgisizlik, ilgisizlik, ve sorumsuzluktur.” İşsizlik ve ekonomik şartlar aileyi yıpratan sebepledir. Ancak bunların üstesinden gelebilmenin tek yolu “sevgidir.”

– Ailenin temelinde, öncelikle eşler arasındaki sevgi ve şefkatin var olması şarttır. Anne ve babanın çocuklarına gösterdiği sevgi karşılıksızdır. Anne ve babalar, karşılık beklemeden severler. “Sevgi, bilgi, ilgi ve sorumluluk,” bir aileyi gerçek bir aile yapan yapı taşlarıdır.

Doç. Dr. Süleyman Doğan-Akademisyen, Yazar YTÜ Öğretim Üyesi:

Sağlıklı ve sağlam aile yapısından mahrum olan toplum ve devletler geleceklerini tehlikeye atmış demektir. Aile yapımızı ne ölçüde bedenen ve ruhen sağlıklı hale getirirsek gençliğimizden ve geleceğimizden emin olabiliriz. Bunun için toplumun bütün katmanlarının aynı ölçüde sorumluluk alarak topyekûn mücadele etmemiz gerekir.

 Doç. Dr. Enver Sarı -Klinik Ruh Sağlığı Psikolojik Danışmanı:

Ailenin nasıl bir iskele olacağını biz seçmeyiz. Denizciliğin ana kuralı iskelenin de geminin de bakım istemesidir. Çok korunaklı bir iskelede bakımsız gemiler emniyettedir ancak iskeleden ayrılınca başlarına ne geleceğini kestiremeyiz. Denize çakılı gemi bağlanan kazıklara iskele babası denir. İşte Baba geminin bağlandığı kazık direk gibidir. Anne ise iskele. Baba geminin bağlandığı gibi insanın bağlandığı soy ağacıdır. Bu soy ağacı kendi başına değil, iskeleye bağlıdır. Bazı babalar iskele babası gibidir. Bazı analar ise sadece iskele. Sağlıklı bir gelişim için analar liman, babalar ise çapa gibi olmalıdır. Kardeşler ise sana iskelede tek gemi sen olmadığını hatırlatır. En büyük dalga ise iskele babaları söküldüğünde yani baban öldüğünde hissettiğindir. Anne hep sığınılacak bir liman gibi algılanır o sadece bir iskele olsa da. Bir gün annesiz kaldığında ne kadar da güvensiz olduğunu hissedersin tıpkı ıssız okyanusta yelkenli bir gemi gibi. Gemi sürekli bağlı ise iskelede paslanır ve artık su almaya başlar, istese de ayrılamaz bağlı olduğu iskeleden. İyi bir limana demir atmış gemiler kendilerini okyanusun azgın dalgalarına hazırlayabilirler ise tabi ki çok şanslıdır.