Berberdeyim. Konu maalesef siyasete geldi. Arkadaş bir nevi esnaf olduğu için daha temkinli tabii. Ben ise rahat rahat konuşuyorum. Aklıma geldiği kadarıyla Ekrem İmamoğlu’nun foyalarını teker teker saçıyorum ortalığa. Yalanlar, bas(it)likler, heykeller, terörist kucaklama enstantaneleri, kısa şortlar, kan donması, temel atmama, israf vesaire…

Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş, ilerici, Atatürkçü vatandaş kadrosundan standart bir aydın(!) damlıyor yanımıza. Acıyan gözlerle, şefkatli bakışlarla, eğitici bir edayla muhabbete ortasından giriyor:

—Ya siz Ekrem İmamoğlu’na yüklenerek yanlış yapıyorsunuz. O çok iyi bir adam…

Bu müthiş antitezi duyduğum anda donup kalıyorum elbette. Bir müddet hareketsizce, yediğim okkalı cevabın şokunu yaşıyorum. Harikulade bir ilericilik, ince bir zeka söz konusu neticede. Somut örneklerle masaya yatırılan onca politik falsoya karşı, İstanbul BŞB Eş Genel Başkanı’nın çok iyi bir insan olduğu varsayımı, hararetli sohbetimize mührü vuruyor. Verebileceğimiz muhtemel cevapların tümünü tek cümleyle buharlaştıran bu entelektüel deha, elimizi kolumuzu bağlıyor velhasıl…

Kısa süreliğine hayranlık beslemekten kendimi alamıyorum. Cahilim ne de olsa…

Tutamıyorum kendimi. Karşımdaki pratik zekadan, analitik düşünme kabiliyetinden, o büyük, o kuşatıcı mantaliteden sömürebildiğim kadar bilgi sömürmek istiyorum. Karanlığımı lûtfen aydınlatan o çağdaş ve ilerici ışık deryasından, dalga dalga fikir huzmeleri emmek tasasına düşüyorum. Söze giriyorum ben de. Tatmin edemeyeceğimi bilerek, bütün yobazlığımla, meramımı açmaya yelteniyorum. Yanlış anlaşılmasın, laf anlatmayı değil; onu konuşturup engin düşüncelerinden payıma düşeni kapmak istiyorum aslında…

Sağ olsun, değerli vaktini bize ayırma nezaketini gösteriyor makarnacı ve trol olmayan ağabeyimiz.

Başlıyor tekrar konuşmaya.

Ekrem İmamoğlu’nun iyi bir insan olduğu faraziyesi, metodolojik açıdan, tüm politik sorularımızın tartışmasız cevabı gerçi, biliyorsunuz. Ama bizim daha iyi anlamamız için, birkaç cümleyle şerh ediyor tek cümlelik destansı savunmasını. Saray, açız aç, özgürlük yok gibi söz gruplarından oluşan laflar ediyor önce. Ardından bilgiç bir üslupla, Türkiye’nin yükselişini Ekrem İmamoğlu’nun ‘’kucaklama’’siyasetindegörüyor. Avam tabakasına inmeyi ne de güzel beceriyor öyle…

Yeniden hayran kalıyorum.

Aydınımızı kızdırmak için şakasına bir şeyler söylüyorum sonra. Kızsın, kızsın ki, geniş ufkuyla bana yepyeni, ilerici ufuklar açsın…

Mavi Vatan’dan, doğalgaz keşfinden, terörle mücadeleden, teknoloji hamlelerinden, savunma sanayiinden, yerli otomobilden filan giriyorum biraz. Etki ajanlarına, ideolojik hastalıklara, seküler bağnazlıklara dalıyorum azıcık. Türkiye’de PKK, FETÖ, DHKP-C terörünün muhalefet politikasıyla kurduğu ortak dile, uluslararası emperyalizmin hassas bahisler üzerinden siyaset ve medya organlarımıza nasıl nüfuz ettiğine bile değiniyorum…

Başarıyorum da.

Başından aşağı kaynar sular iniyor çağdaş ağabeyimizin. Rahatlaması için yapacağım hükümet eleştirilerine sıra gelmeden, ‘’Atatürk!’’, ‘’Atatürk!’’ cinnetleri geçirerek kaçıveriyor yanımızdan. En sonunaktan laik laik şeyler duyuyorum…

Ben de ne yapayım, arkadaşa dönüyorum:

“Birader’’ diyorum, “Adamcağız ne kadar haklı, bu kafa konforuna zerre laf anlatılmaz! Sakalları da düzelt sana zahmet, geçişli olsun.”