Cuma akşamı bir deprem haberiyle sarsıldık. ((Arkasından) onları, bir ‘sarsıntı’ yakaladı. Yurtlarında diz çökmüş olarak sabahladılar. Araf suresi, 78. Ayet) Ben deprem haberini Balıkesir’de aldım. Yapabilecek bir şey olmadığında, insan sadece dua ediyor. Düşünüyor, ne yapabilirim diye. Yardıma gitsen, saatlerce sürecek bir yol. Sonra Kızılay bir duyuru yaptı. SMS göndererek 10 lira gönderebilirsiniz diye. Benim durumumda olanlar için bir şeydi bu. Somut hiçbir şey yapamayacak olanlar, en azından sms ile yardımda bulundu. (Nitekim Kızılay başkanı da bu açıklamayı yaptı. Hiçbir şey yapamayan insanlar için bu uygulamayı yaptık dedi. Deprem olmuş, ortalık can pazarı, Kızılay gibi bir kurumun başkanı böyle bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Utanması gerekenler utanır mı? Sanmam.) Bu arada Kızılay, hazineden para almıyor. Yardım kuruluşu o. Tabi kamu yararına olduğu için bazı vergilerden muaf tutuluyor. Deprem yazısında bunu açıklamak zorunda kalıyoruz çünkü kafası basmayan vicdanı kurumuş insanlar da yaşıyor bu memlekette. Bu memleketin insanı değil onlar, bu toprağın evladı değil; sadece bu toprakların üstünde mesken tutmuşlar. LaçinmaçinFalangiller familyasından bahsediyorum. Hani kibirleri boylarını aşmış, üstlerinden başlarından sadece nefret akan, nefretle boy abdesti alan, güçlerini düşmanlık üzerinden kazanan insancıklar var ya, hah işte onlardan. Düşünün. Şimdi bir sahne anlatacağım size: Birden yer, binalar, ağaçlar sarsılmaya başlıyor. Yer yarılmış gibi. (Yarılan yeryüzüne and olsun ki… Tarık suresi, 12. Ayet) Bir apartmanın beşinci katındasınız veya ikinci, fark eder mi? Ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. Küçük çocuğunuzdan ağlamaya başlıyor ve yardım dilenircesine anne, baya diye çığlık atıyor. Asansöre binemezsiniz. Merdivenlerden hızla koşarak inerken, o otuz saniyede binanın üstünüze yıkılacağını, karınızın göçük altında kalacağını, bebeğinizin küçüklüğünden dolayı belki de bulunamayacağını düşünüyor, ürperiyor, ağlamamak için kendinizi tutuyor, bildiğiniz bütün duaları okuyorsunuz. Sübhanekeyi bile okuyorsunuz çünkü biliyorsunuz ki o an kâinatta Allah ile sarsılan yeryüzü var sadece. Alt komşunuzla karşılaşıyorsunuz, gözler yaşlı, telaşlı. Yüzlerce kez ettiğiniz parti kavgalarınızın, ideolojilerinizin gram önemi yok, panik ve birazcık rahatlamayla dışarıda sarılıyorsunuz. Bu esnalarda göçük altında yardım bekleyen insanlar var. Ölenler var. Bebeği ölmesin diye üstüne kapanan babalar var! Seferber olmuş bütün kurumlar, devletin bütün organları. Yardım dernekleri, vakıflar. Mekânlar açılmış, dışarısı soğuk, gelin kalın diyor. Sivil insanlar, arabalarına battaniye toplamış, yardım etmek için başka illerden yola çıkıyorlar. (Bu toprakların mayası sağlam Allah’a şükür.) Evi zarar görmemiş insanlar sosyal medyaya yazıyor, evimde boş yer var, şu kadar aileyi alabilirim, bana ulaşın, diye. O an inançların, ideolojilerin, partilerin, tarafların önemi yok. Zaten kalabalıkları toplum yapan ortak görüşler değildir, ortak dertlerdir, toplum derde derman olabilendir. İşte tam bu anlarda laçinler maçinler familyası ortaya çıkıyor, vergi diyor, devletle alay ediyor, insanların acısına aldırmadan kahkaha atıyor, gülücük emojisi paylaşıyor. Bunların tek derdi devlete düşmanlık. Türkiye’de sorun var: Bunlar sanatçı değil, ünlü. Bir şekilde tanınmış herkese sanatçı diyorlar. Değiller. Bunlar pislik. Bunların olduğu mekânda namaz kılınmaz, kabul olmaz. Necaseten taharet namazın farzlarındandır, yerine gelmemiş olur. Bunların dokunduğu hayvan kurban edilmez, murdar olur. Yunanistan destek için hazır demişken… bunlar yerli değil, bunlar ne belli değil? Bunlar ne?