Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre ‘sanatçı’ kelimesi: Güzel sanatların herhangi bir dalında yaratıcılığı olan, eser veren kimse, sanatkâr, artist. Sinema, tiyatro, müzik gibi sanat eserlerini oynayan, yorumlayan, uygulayan kimse.

TDK’nın bir çok tanımlamasının kapsamı gibi bu tanımlaması da eksik bilgi içeriyor.

Alternatif olarak şu tanımlamaya ne dersiniz?

Sanatçı: Sanat dallarının herhangi bir dalında yaratıcılığı olan, eser veren, topluma örnek olan, toplumu yönlendiren ve heyecan veren eserler üreten, toplumların kültürel birikimlerindeki yığılan hazineye katkı sunan kişi.

Toplumların kültürel birikimlerine katkı sunan hazineye üretimde bulunan ya da besleyen kişilerin herkes tarafından saygı görmesi beklenir. Kişiye gösterilen sevgiden öte saygı ön plana çıkmaktadır. Günümüz toplum yapısında sanatçı algımız; yaşlı adam dövmek, sevgilisini döverek hastanelik etmek, sarhoş vaziyette masum insanlara çatmak, otopark çetesi haline gelerek kara para aklamak gibi olayları yapan kişiler oluyor. Parayla itibarın dengesizliğini yaşayan kişiler oldular sanatçılarımızın bir kısmı.

Geçtiğimiz günlerde Halil Sezai adındaki şarkıcı ve oyuncunun yaşlı bir adamı dövmesinin kayıtları her yerde dolaştı ve Sezai tutuklandı. Bu ve benzeri kişilerin pişkinliklerini gördükçe “Ah o güzel Türkçemizi kullanan ve herkese örnek olan nadide sanatçılarımız neredeler?” demeden kendimizi alamıyoruz.

İşin aslı özlem duyduğumuz sanatçıların yanında unuttuğumuz hasletleri de görememek oluyor.

Hiç unutamadığımız bir olayı hatırlamak lazım. Bozkır’ın Tezenesi Neşet Ertaş Usta Harbiye Açık Hava Sahnesi’nde gerçekleştirdiği konserde şöyle konuşmuştu.

Saygısızlık olmasın, ceketimi çıkarabilir miyim?

Ceketini çıkarmak için izin alan sanatçımızdan yaşlı bir insanı dövecek kadar çılgınlaşan bu hale nasıl geldik?

Sanatçı tanımını nasıl yapmalı? Ya da sanatçı dediğimiz kişilerde bilimsel tanımlamaların yanında onunla ilgili nasıl hissettiğimiz devreye girmeli mi?

Nejat Uygur, Gazanfer Özcan, Zeki Müren, Neşet Ertaş, Melihat Gülses, Emel Sayın…

Bu isimler gibi yaşayan ya da vefat etmiş birçok sanatçımızı sayabiliriz. Sanatçı kelimesinin içerisini dolduran kişilerin sadece icra ettikleri sanat dalıyla bu kelimenin içerisini doldurmadıklarına şahit oluyoruz.

Bir oyuncu sevgilisini dövüyor. Oyuncunun arkadaşları görmedim, duymadım, bilmiyorum diyerek üç maymunu oynuyorlar. Bizler de üç maymun oynayanları pek severiz! Konforumuzun bozulmasını ya da bildiğimiz gerçeklerin değişmesini nedense rahatsızlıkla karşılıyoruz. Bir de bu durumlarda nedense bu kişilerin arkadaş çevrelerinin “olaya çok üzüldüm” demeleri de âdet olmuş durumda. “Piyasada” dürüst insan görememek çok üzücü.

Komşumuz bize ya da bir başkasına bir edepsizlik yaptığında yüzüne bakmıyoruz, onunla konuşmuyor ve kınıyoruz. Aynı kişi bir dizi oyuncusu ya da müzisyen olduğunda ilk üç gün kızıyor sonra her gün onun dizisini izlemeye kalkıyoruz.

Konuyla ilgili kendimizi acilen sorgulamamız lazım. Bunun yanında her sanat dalıyla ilgilenen ve bir üretimde bulunan kişilere bu kelimeyi kullanmamız gerçek sanatçılara büyük bir haksızlık oluyor. Örneğin; müzisyen, oyuncu, ressam gibi mesleki tanımlamaları kullanıp sanatçı sıfatıyla ilgili daha ölçülü olursak belki bu kişiler sanatçı olmak ve edepli bir insan olmak için ayaklarını denk alırlar.

Kime sanatçı denilir: Sanatını kitlelerle buluştururken ya da bir başka zaman diliminde halkı ötekileştirmeyen, sanatı büyüdükçe mütevaziliği de büyüyen dev insanlara.

Kime sanatçı denilmez: Halkı göbeğini kaşıyan adam olarak görüp bütün parasını o halk üzerinden kazanan, mütevaziyim deyip küçük dağları yarattığını zannedenlere, şiddetin her türlüsüne karşıyım deyip eşlerini dövenlere, sarhoş gezen ama rakı kadehlerini paylaşıp iktidara muhalifim mesajı çizen kişilere bu kelimenin kullanılmayacağı kesindir!