2019’un 1 Temmuz’u Türkiye’de sinema salonları için yeni bir süreçti. Yeni sinema yasası yürürlüğe girmişti. Çokça tartışılan, yapımcıları memnun eden, salon sahiplerini hoşnut etmeyen süreç bilet fiyatlarına zam ve promosyonların kaldırılması olarak yansımıştı.

Hatırlarsınız…

Sinema salonlarındaki promosyonlardan pay alamadıkları için yapımcılar ayaklanmıştı. Filmlerin gösterime sokulmamasından, “Biz de yeni Cem Yılmaz’lar çıkarırız” restleşmesine kadar enteresan tartışmalar yaşanmıştı. Sonuç olarak devlet olaya el atmış ve yeni bir kanun hazırlamıştı. Kanuna göre promosyonlar yapımcılardan habersiz yapılamayacak, reklam süreleri kısalacaktı. İlk bakışta gayet güzel bir sonuçtu. İzleyici ve film üreticisi lehine idi. Fekat salon sahipleri (ki salonların izleyici kapasitesi açısından yüzde 70’i bir gruba aitti) sessizce intikam aldı. Promosyonlar kalktı. Öğrenci bileti uygulamasını sonlandıranlar bile oldu. Biletlerdeki indirimler de sonlandırıldı. Sonuç olarak bilet fiyatı ortalaması yükseldi.

Aradan bir yıl geçti ve yine aynı ayın aynı gününde (1 Temmuz), yine sinema salonlarını ilgilendiren tarihi bir süreç başlıyor. Pandemi sırasında önlemler çerçevesinde kapanan salonlar yeniden açılıyor.

1 Temmuz’da salonlar açıldığında yine bilet fiyatlarının artması gündemde. Hem de çok fazla… Çünkü önlemler gereği salonlarda mesafe uygulanacak. Kapalı ortamda insanların aynı havayı solumasının tehlikesini gidermek için kapasite en azından yarı yarıya düşürülecek. Hal böyle olunca gelirler de düşecek. Salonların aylardır çalışmadığını ve yeni dönemde temizlik şartlarının artması ve benzeri sebeplerle giderlerin yükseleceğini düşününce, bilet fiyatlarının ne oranda zamlanacağını tahmin etmek zor.

Haftalardır yazıyorum ve belki artık sıkıcı olmaya başladım.

Fekat yineliyorum…

Salonların düşük kapasiteli çalışacak olması, vizyona girmeyi bekleyen filmlerin seanslarda yığılmaya yol açması ve zaten yeterli olmayan salon sayısının krize yol açacağı aşikâr.

Diğer taraftan izleyiciyi yeniden salonlara çekebilmek gibi bir sorun da kendini gösterecek.

Yetkililer meseleye el atmalı.

Yaz mevsiminde açıkhava sineması şeklinde izlenme mekânları oluşturulmalı. Hem mevsime, hem de yeni şartlara uygun bir etkinlik olur. İnsanların kapalı alan fobisini yenmesi öncesinde eğlenceli bir geçiş süreci yaşanır.

Ayrıca belediyelerin, valiliklerin ve özel sektörün salonları düzenlenip alternatif sinema gösterim alanları olarak kullanılmalı.

Belli bir süre bilet gelirlerinden bazı vergiler alınmamalı (genel paket içinden benzeri bir imkân çıkar sanırım).

Bilet fiyatlarının artması önlenmeli. Hatta, zaten her alanda zam ile karşı karşıya kalan izleyicinin daha fazla zorlanmaması için eskiye göre daha da düşük tutulması sağlanmalı. Belki biletin belli bir miktarını devlet ödemeli.

Bir gösterim alanı olarak dijital ortamlar kullanılmalı. Yeni mecralar oluşturulmalı. Filmine salon bulamayan yönetmenlerin izleyiciye ulaşması sağlanmalı.

Ertelenen ya da iptal edilen birçok festival var. Film festivallerinin yaz mevsiminde tam festival havasında yapılması sağlanmalı. Her festival değil elbette. Karakteri uygun olanlar…

Krizin fırsata çevrilmesi noktasında tiyatro ve müzik gibi sanat etkinlikleri de bu festival organizasyonlarının içine dahil edilmeli.

Bütün bunlar yapılmazsa -sonuçları itibariyle- 2019 ve 2020 “1 Temmuz”ları, sinemamız için derin yaraların açıldığı tarihler olarak anılacak.