Sağlığımızı etkileyen bütün faktörlerde olduğu gibi susuzlukta da ilk etkilenen tabii ki hücrelerimizdir. Hücre içinde meydana gelen metabolizma süreçlerinin susuzluk sebebiyle yeteri kadar yapılamaması, vücut iç ortamında asitleşmeye, bu da zamanla doku, organ ve sistem düzeylerine ulaşarak susuzluk belirtilerinin ortaya çıkmasına yol açar.

Vücutta dehidratasyon oluştuğunda, tıpkı arabanın benzini azaldığında ya da bittiğinde benzin göstergesinin uyarı sinyali vermesi gibi, vücutta da birtakım uyarı sinyalleri belirir. Vücuttaki mevcut su, ihtiyaca göre vücutta paylaştırılır ve kullanılır. Kronik susuzluk başladığında ise, vücutta suya bağlı bazı fonksiyonlar belli düzeyde azaltılır. Çünkü suyun birinci fonksiyonu, organizmada hayatiyeti sağlamaktır. Zaman geçtikçe vücut daha ciddi derecede susuz kalır ve sistemler fonksiyonlarını yapamayacak derecede yetersizleşir. Dehidratasyon, vücutta ciddi derecede stres oluşturur. Oluşan bu strese karşı fizyolojik ve hormonal reaksiyonlar aktifleşir. Strese karşı oluşan bu reaksiyonlar da birçok hastalığın oluşmasında temeli teşkil eder.

Vücutta su kaybı olduğunda, bundan ilk etkilenen, hücre içi sıvıdır. En fazla kayıp hücresel içerikte, ikinci derecede hücreler arası sıvıda olur. Kan hacminde ise, en az oranda azalma meydana gelir.

Hücresel düzeyde dehidratasyon, yani susuzluk, hayati önem taşıyan birçok süreçte tıkanmaya sebep olur. Hücre içi ortamdaki yeterli mineral dengesi sağlanamayacağından, hücrenin elektrokimyasal dengeleri bozulur. Bu da hücreler arası iletişim ve iletim-taşınma konularında aksaklıklara yol açar. Burada en önemli nokta ve birinci derecedeki aksaklık, enzim aktivitelerindeki yetersizlik ve bozulmadır.

Metabolizma süreçleri en iyi şekilde yapılamadığı zaman oluşan ara ürünlerin hem olumlu etkisi yoktur, hem de hücresel ortamın daha hızlı toksinler ve atık ürünlerle dolmasını sağlar. Enzimler, vücuttaki bütün metabolizma süreçlerinde anahtar rol oynayan maddeler olduklarından, diğer süreçlerdeki bozulma bunları takip eder. Hücreden atık ve toksik maddeler yeteri kadar uzaklaştırılamaz ve bunlar zamanla dokularda birikmeye başlar. Bu aşamadan sonra, kişide şikâyetlerin başlamasına kadar olan süre bazılarında daha hızlı ilerler.

Sonuçta vücutta kronik yorgunluk, enerji düşüklüğü, yaygın ağrılar, tekrarlayan enfeksiyonlar, kramplar gibi genel veya migren, gastrit, reflü, artrit, kabızlık, safra problemleri, safra ve böbrek taşları vb. bölgesel belirtiler ortaya çıkar. Kısaca bütün bu olumsuzlukları, yani vücudumuzdaki asitleşmeyi önlemenin en birinci basamağı, yeterli miktarda, uygun zamanlarda ve uygun özellikte su içmektir…

Yazarın web adresi: www.emineakin.com