Rahmetli abim anlatırdı…

İlkokuldaydım. Akşam okul bitince çantamı eve bırakıp, bir kaç lokma atıştırıp, hemen camiye koşmuştum. Mahallede herkes cami hocasına gidiyordu namazlıklarını öğrenmek için. O gün, ilk defa ben de takılmıştım onlarla. Caminin hemen altındaki bodrum katta toplanmıştık. Oldukça kalabalıktı. Hocayı beklerken çok gürültü çıkmaya başlamıştı. Durumdan vazife çıkartıp, sınıfı düzene sokma görevini üzerime aldım.

“Sessiz olun, hoca gelince kızar. Şöyle, herkes düzgünce otursun bakayım!”

Yaramaz arkadaşlardan biri itiraz etti o anda.

“Sen ne karışıyorsun? Sana ne? Senin başkanlığın okulda geçer ancak, burada değil.”

Kızmıştım. Elimde olmadan ağzımdan bir küfür çıktı o anda. “Eşek oğlu eşek. Başım ağrıyor, senin yaramazlıklarını çekecek halde değilim. Otur yerine. Bak, herkes sure çalışıyor, sen de çalış.”

Bu laflardan sonra bir de o arkadaşın üzerine yürümüştüm. Korktu, ne yapacağını bilemedi ve sessizce oturdu yerine.

Biraz sonra hoca geldi, sınıf oldukça sessizdi. Ben, hocanın bana teşekkür edeceği düşüncesiyle mutluydum. O yaramaz arkadaş hemen atıldı. “Hocam, şu arkadaş küfretti bana.”

Utanmıştım. Hocanın kin dolu bakışları üzerime çevrildi birden. Ben yine de, “niye küfrettin oğlum, söyle bakayım?” diye dinlemesini, ardından da, “bir daha yapma e mi?” diye bana öğüt vermesini beklerken, okkalı bir tokat yüzümde patladı o anda; şrraaak!

Yere kapanmıştım. Çok korkmuştum. Durur muyum daha orda. Muhtemel ki dayağın arkası gelecekti. Kaçtım hemen. Bir daha da camiye gitmek hiç içimden gelmedi.

İşte böyle. Camiden kaçan her çocuğun mutlaka bu ve buna benzer acı bir hikâyesi vardır.

İyi ama camiden kaçan çocukların çoğunluğu, büyüdüklerinde sorunlu olmuyor mu?

Camiler de birer eğitim yuvaları değil mi?

Son günlerde Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’e, TGRT’nin Ünlü hocası tarafından çocuk konusu üzerinden haksızca bir saldırı yapıldı. Ve ağza alınmayacak derecede ağır bir ithamda bulunuldu. Bu doğru değil.

Öncelikle şunu söyleyeyim ki, Türkiye olarak, cumhuriyet tarihi boyunca gördüğümüz en iyi, en duyarlı, en şuurlu Diyanet İşleri başkanlarından birdir Görmez Hoca. O kadar çok yaramıza el basmış, o kadar çok şok tedavilerle bizi kendimize getirmiş, o kadar çok farklı projelerle; özellikle gençliğe ve çocuklara sahip çıkmıştır ki, hangi birini saymak gerek. Çocuk ve cami konusunda Görmez Hoca’ya yüklenmek, laf söylemek, aslında yüklenenin bu konuda ne kadar cahil olduğunu da gösterdiği gibi, art niyetli olduğunu da gösterdi bize. Çocuk ve cami konusunda sıradan bir insan bile bilgi sahibiyken, yıllarca TGRT’de hocalık yapmış birinin böyle bir cahillik içinde bulunması, ne akılla, ne izanla, ne de şuurla açıklanabilir. Bu saldırının bir art niyetten kaynaklandığı o kadar açık ki…

Sonuçta Görmez Hoca’ya, “Eğer ümmetin istikbalini kuracak yavrularımızın zihninde cami, cemaat ve namaz ile ilgili yanlış bir iz bırakacak şekilde ona kötü davranacaksanız, teravih namazınızı evinizde kılın” dedirtmek zorunda kaldılar.

Haklı mı? Bence tepeden tırnağa kadar haklı Görmez Hoca. Yüce Allah çocuklar için, ‘gözün nuru, kalbin süruru’ demiyor mu? E peki, gözün nuru olmazsa, göz görür mü? İlla ki görmez… Yıllarca televizyonlardan ders veren meşhur bir hocanın bunu bilmemesi mümkün mü? İlla ki değil…

Çocuklarımız ümmetin, ülkemizin istikbalidir. Benim hafızamda mesela, çocukluğumdan kalma, teravihle ilgili o kadar güzel anılar var ki. İlla ki sizlerin de vardır. Teravih sonrası bu anılar bizi yeniden o yıllara götürür, kalbimize bir yumuşama oluşturur.

Özellikle ve inadına cami ve çocuk konusu işlenmeli, biz Müslümanların kalbine, beynine bu şuur yerleştirilmelidir. Konuyla ilgili bir sürü kıssa vardır peygamber efendimizin yaşadıkları. Bunları da mı bilemez Ünlü Hoca. Sırtına çocuk bindi diye secdesini uzatan peygamber efendimizden de mi haberi olmaz? Hutbe irad ederken, çocuk kendisine doğru yürüyor diye minberden inip, çocuğu kucağına alıp hutbesine devam eden Allah Resulün’den de mi habersiz? Çocuk ağlaması duydu diye namazını kısa kesen peygamberden de mi bilgisiz? E peki, bu nasıl bir hocadır?!

Ey inanalar! Çocuk-kitap, çocuk-iman, çocuk-mabed ilişkisi en önemli konularımızdan biri olmalıdır. Bu konuda oldukça hassas olmalıyız. Çünkü çocuklarımız hem geleceğimiz, hem de vebalimizdir.

Hoşuma giden şu ki, her ramazanda Diyanet İşleri’nin en çok üstünde durduğum konu, “Cami ve çocuk ilişkisini yeniden nasıl tamir edebiliriz?” sorusuna cevap aramasıdır. Şahsım adına teşekkür ediyorum Diyanet’e bu duyarlılığından dolayı.