Teknolojik gelişmeler ve teknik imkânlarla birlikte hayat tarzımızda enikonu değişiklikler oluyor.

Artık taşra diye bir kavram kalmadı. Bu kelimenin sınırı da ülkelerin sınırları gibi, isim olarak, fiziki olarak var ve fakat gerçekte yok.

Yani kelimenin tam ve gerçek anlamıyla teknoloji sınır tanımıyor.

‘Taşra diye bir kavram kalmadı’ dedim ama mesela ‘gurbet’ diye bir kavramın da kalmadığını fark ediyoruz.

Daha da ilerisi, sadece gurbet mi ‘ayrılık’ diye bir kavram, bir mefhum da kalmadı.

‘Çarşamba dedikleri, şekerdir yedikleri

Hiç aklımdan çıkmıyor, o yarin dedikleri…’

Bu türkünün sözlerinde şiir olarak hem bir taşra, hem de bir gurbet hissi var.

Samsun’da şair olmak ile taşrada şair olmak ve gurbette olmak bu türküde aynı mana aralığında birleşmiş durumda…

Peki, Samsun’da şair olmak derken, şiirinde mahalli yer, mana ve mazmunları kullanan şair mi akla gelmeli?

Soru tam olarak aslında şu;

Taşradan merkeze hareket eden, öykünen şiirde öne çıkan, dikkat çeken şey hamaset midir?

Hamaset yani, yerel sembollere içinde bol miktarda tekrar tekrar yer vermek midir Samsun şiiri?

Samsun’da şair olmak derken bunu mu anlamalıyız?

Ne kadar olumlu bir yan bulmaya çalışsak da kabul etmeliyiz ki ‘taşra’ kelimesindeki olumsuz anlam daha fazla, daha ağırlıklıdır.

Bu yüzden bir yazara, bir şaire belki bir ressama taşralı yakıştırması yapmakla onu ötekileştirmiş, iyi sanatçıların iyi şairlerin bulunduğu alanın dışına atmış oluruz.

Demiştik ki, artık taşra diye bir kavram kalmadı.

Veyahut taşranın anlamı değişti…

Uzaklık, yakınlık ölçüsü olmaktan çıktı…

Bugün bence bir şairi taşralı yapan şey kötü şiir yazmasından başka bir şey değildir.

Böyle demekle taşranın tanımını coğrafi olmaktan çıkartmış iyi, güzel ve estetik merkezinin dışına doğru bir sınır tayin etmiş oluyorum.

Yani kötü şiir ve kötü şair taşralı…

Taşralı şiirin estetik olmak, özgün durmak veyahut şiirde farklı bir buluş ve ifade derdi olmaz.

Şiirinin sınırlarını zorlayarak ses duvarını geçmek gibi bir derdi de olmaz.

Merkeze öykünmek bir şiiri taşralı olmaktan kurtarmaz.

Aksine merkez şairleri taklit eden şiir taşralı olmaya ve taşralı kalmaya mahkûmdur.

Her şairin kendine has ve hususi bir dili, her şiirin de bir sesi olmalıdır.

Bu sebepledir ki, bir kelimeye usta bir şairin verdiği, yüklediği anlam ve mazmunu kullanarak o kelimelerle şiir yazmaya heveslenen şair hakiki şiire uzaklığıyla taşralıdır.

Usta şairlerin okyanusta oluşturduğu kelime ve mana adalarına basarak şiirini yükseltmeye, yukarılara taşımaya çalışan şair henüz şair olamamıştır bence.

Bitirirken telifi usta şairlere ait seslerle şiir yazmaya hevesli, taşralı yeni yetmelerin taklit etmekten bıkıp usanmadıkları, ‘kullanıla kullanıla içinden incisi düşmüş istiridye kabuğu’ haline getirdikleri kelime, mana ve ses adacıklarına bir kaç örnek vermek istiyorum;

Gümrah, kösnül, kırkikindi, yediveren, kardelen, hoyrat, yaşam, amaç, hisse senedi, dişil, çağıl, esrik, devinim, firak, berkitmek, biteviye, delişmen, dinelmek, iğdiş, kavi, tecimer

Bu sıraladığım telif hakkı usta şairlerde olan kelimeleri kendi şiirlerinin duvar taşı olarak kullanan şairler taşrada kalacaklardır.

Kötü şiir hamaset yüklüdür.