Kapitalizm, sanayi ve teknoloji çarkının dünya ölçeğinde  “verimli” işleyebilmesi için Batı’nın icat ettiği  büyülü bir düzenektir. Yaşanan dünya savaşları, bu çarka balans olmak üzere dizayn edilmiş bölüşüm hileleridir. Kapitalist ittifaklar, bu çarkın önünde engel teşkil edecek her türlü siyasi ve ekonomik oluşumu ortadan kaldırmak ve kendi elverişli koşullarını hazırlamak üzere uzun vadeli hesaplar yapagelmişlerdir. Özellikle NATO’nun ortaya çıkması ile psikolojik üstünlüğü de ele geçiren bu zihniyet, tek kutuplu dünya düzeninde etik ve moral değerleri bile belirleme ve tayin etme hakkını kendinde görmüştür.

Kapitalistler, pazar oluşturmak, ucuz iş gücü sağlamak, oluşan alternatif üretim ve tüketim işbirliklerini bertaraf edebilmek için “demokrasi götürme” ve “refah düzeyini yükseltme” adı altında uzun vadeli projeler planlamışlardır. Geçtiğimiz yüzyılın başında ve ortasında yaşanan ve adına dünya savaşları denilen oyun, sistemin yoluna devam edebilmesi için ekonomik darboğazdan çıkış operasyonları olarak planlanmıştı.

Dünya ölçeğinde özellikle 90’lı yılların başından beri yaşanan kaos ortamı, sözüm ona bu sistemin kendisini en iyi hissettiği yılların kontrolsüz güce erişmiş olması nedeniyledir. Rusya’da yaşanan Yeltsin görünümlü darbe, Bosna’da olası homojenleşmenin önüne geçmek için yaşanan katliam bütünüyle bu cesaret ortamında cereyan etmiştir.

Fakat doğasında doymak ve durmak bulunmadığı için kapitalizm canavarı daha çok kazanmak ve daha çok üretmek için çıktığı yolda küçük bir azınlığı mutlu edebilmiş olmasına engel olamadı. Sistemin sermaye tekelleri, savaşlar ve müdahaleler için karar verici duruma geldiler. Sanayinin ve tekniğin kutsandığı kapitalist sistemin kuruluş yıllarında iletişim ve ulaşım alanlarında yatırım önemliydi. O yıllarda pazar oluşturabilmek için erişmek ve anlatmak gerekliydi. Bilgisayarın dünya ölçeğinde bu denli hızlı yer edinmesinin nedeni kapitalizmin bu iştahı olmuştur. Bugün eldeki verilere bakılınca bilişim teknolojisinin kabaca yarısı bankacılık ve finans sektöründe kullanılmaktadır. Ya da dijital teknoloji kapitalizmin iflasını yüzyıl erteledi.

Fakat bugün Hindistan’da da alası yapılan işler bunlar. 2000’li yılların başından bu yana kapitalist çarkı çevirmekle mükellef alan savaş sanayi olmuştur. Son otuz yıldır dünya en çok savunma sistemleri, füzeler ve nükleer başlıklar meselesi ile ilgili. Irak’ın işgali ile başlayan Ortadoğu’daki kaos planı, bütünüyle kapitalizmin artık paslanmış dişlilerine gres yağı olarak planlanmıştır.

Fakat Batı, ne yazık ki yaşanan ekonomik buhranın içinden çıkamamıştır. Savaşı kaçınılmaz bir çözüm olarak gören Bush ve Clinton döneminin şahin politikaları yarayı kangrene çevirmiştir.

Ambargo sürecinde köşeye sıkışması beklenen Çin, İran ve Rusya gibi ülkeler Batı’nın canını acıtan iflah olmaz finans krizini avantaja çevirmek istemiş, NATO’cu Batı agresif davranma iradesini gözden geçirmek zorunda kalmıştır.

Şimdi Doğu Guta’da yaşanan insanlık suçu ve çocuk katliamı için vicdan aranırken rol kapmak üzere ABD patronajında bir serzeniş duyar gibi oluyoruz. Rusya ve ABD arasındaki bu kayıkçı kavgasını çok iyi tanıyoruz. Bölüşme ve paylaşma konusunda rekabet içinde olan pazar tacirleri Suriye üzerinden imaj pazarlaması yapmaya çalışıyor.

ABD’nin, BM’nin ve NATO iradesini öfkelendiren Doğu Guta’da kimyasal silah kullanımı değil, Rusya’nın İran’la birlikte bölgedeki son birkaç yıllık üstünlükleri.

Ahlak, vicdan ve hakkaniyet kapitalizmin fabrikalarında yüz yıl önce hurdaya ayrılmış molozlardır. BM Genel Sekreteri Guterres, “Dün, Suriye Arap Cumhuriyeti’ndeki kimyasal silah kullanılmaya devam edildiğini gösteren raporlara öfkemi dile getirdim. Güvenlik Konseyi’ndeki gelişmeleri yakından takip ettim ve Konseyin bugüne kadar bu konuda uzlaşmaya varamadığına üzüldüm.” dedi.

Çok üzgünüz…