Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye rejiminin şebbihasını İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki gözlem noktalarının gerisine çekmesi için Şubat sonuna kadar mühlet vermiş ve rejim güçlerinin söz konusu süre içinde Soçi Mutabakatı sınırları dışına çekilmemesi halinde gereğinin yapılacağını söylemişti.

Bu açıklamalara paralel olarak da İdlib’e ciddi miktarda asker, tank ve zırhlı araç sevk edildi.

Şimdi bu söz yerine getirilmeli.

Önümüzdeki ay Türkiye, Rusya ve İran’ın Astana süreci kapsamında Tahran’da bir araya geleceği ifade ediliyor.

Son gelişmelerin ardından böyle bir zirvenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz belli değil.

Türkiye, Tahran’da yapılması planlanan zirveye katılacak olsa dahi rejim güçlerinin ay sonuna kadar gözlem noktalarının gerisine çekilmesinde ısrar etmeli.

Türk ve Rus heyetler görüşmelerini sürdürebilir.

Astana sürecinin devamı niteliğinde yeni bir zirve de yapılabilir.

Fakat tüm bunlar Türkiye’yi frenleme, oyalama ve rejim güçlerine zaman kazandırma taktiğine dönüşmemeli.

Bir yandan diplomatik çabalar devam ederken diğer yandan da rejimin Astana anlaşmalarını ve Soçi’de sağlanan mutabakatı ihlal ederek İdlib’de ele geçirdiği bölgeleri ay sonuna kadar terk etmesi sağlanmalı.

Önümüzdeki ay Tahran’da yapılması planlanan zirveden çıkacak sonucu beklemeye gerek yok.

Aksi takdirde bundan sonra vereceğimiz ültimatomların herhangi bir değeri ve caydırıcılığı kalmaz.

Türkiye’nin Rusya ve İran’la yapacağı zirvede diğer iki ülkenin Ankara’ya karşı ortak hareket edecekleri göz önüne alındığında Tahran’dan sadra şifa bir karar çıkması zor.

Bilakis Rusya ve İran’ın İdlib’de geri adım atması için Türkiye’ye baskı yapmaya, bu süre içinde de rejim güçlerini tahkim etmeye kalkışacağını söyleyebiliriz.

Ne yazık ki oyunun kuralsız oynandığı, uluslararası konferanslarda ve anlaşmalarda verilen sözlerin kağıt üzerinde kaldığı, emrivaki politikasının geçerli ve kaba kuvvetin baskın olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

Üçlü zirvelerde ve Soçi’de verilen sözlere rağmen rejim güçlerinin oldubittisine boyun eğerek geri adım atmamız bekleniyor.

Biz ise o adımı attığımız anda bir başka geri adım için sürecin işlemeye başlayacağını çok iyi biliyoruz.

Libya’da ateşkes için Moskova’da ve Berlin’de toplantılar düzenlendi.

Fakat Hafter komutasındaki teröristler ve paralı askerler anlaşmaya rağmen ateşkese uymayarak saldırılarını devam ettirdi.

Daha da ötesi, başta Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere emekli generali destekleyen ülkeler Libya’ya tonlarca silah ve mühimmat gönderdi.

Sputnik’e konuşan Hafter, başta Türk askerlerinin Trablus’tan çekilmesi olmak üzere bazı şartların yerine getirilmesi halinde ateşkesi kabul edeceğini söylemiş.

Libyalı savaş baronunun Rus haber ajansına yaptığı açıklama tam olarak şu anlama geliyor:

“Türkiye Fayiz es-Serrac başkanlığındaki meşru hükümetten askeri desteğini çeksin, sonra ben Rusya’nın yardımıyla Trablus’u işgal ederek darbe yapayım.”

Hafter’in ve arkasındaki ülkelerin ateşkes gibi bir derdinin olmadığını ve kesin bir yenilgi almadan nihai hedeflerinden asla vazgeçmeyeceklerini görmemek için aşırı saf olmak gerek.