Anadolu yorgunluğun adıdır. Son kaledir. Malazgirt ile Türkiye olan Anadolu, bizim öz vatanımızdır. Seksen üç milyon insanı ile bu ülke bizim ülkemizdir. Ve bizim bu ülkeden başka gidecek hiçbir yerimiz de yoktur! Günahıyla sevabıyla, ezasıyla cefasıyla ülkemiz başımızın tacıdır. Türk milleti olarak bizler; aç, susuz, sefil yaşarız ama asla vatansız yaşayamayız. Gözyaşları ile yıkandığımız bu topraklarda ölür, asla ama asla cennet vatanımızı terk etmeyiz. Ve bizler çok iyi biliyoruz ki; “Dünyaya yeniden bir insanlık, yeniden bir adalet, yeniden bir merhamet yayılacaksa” bu topraklardan yayılacaktır. İslam âlemi, çöl ortasında kar tanesini bekler gibi Anadolu’dan gelecek olan vahdet haberini beklemektedir. Dolayısıyla sorumluluğumuz büyük, omuzlarımızdaki yük ağırdır. Ahitleştik bir kere! Ne susacak ezanımız, ne inecek bayrağımız, ne de küffara verecek bir karış toprağımız vardır. İçimizdeki gevşeklere ve bizi günahı kadar sevmeyen Haçlılara yeniden hatırlatmakta fayda görüyorum. “Anadolu’da bir tek Türk kalsa bile bu vatanın tapusu Türk milletinindir…”

Vatan için sadece ‘toprak parçasıdır’ demek bizim için kifayetsiz kalır. Çünkü vatan uğruna kanla suladığımız bu topraklarda; birçok savaşlar yapılmış, pek çok kanlar dökülmüş ve bu uğurda birçok canlar feda edilmiştir. İşte bu yüzden vatan demek bizim için aşk demektir. Vatan deyince bizde akan sular durulur. Biz sevdik mi ölümüne sever ve bir defa severiz. Dünyalar bizim olur başka hiçbir şeyi görmeyiz. Yediden yetmişe gözümüzü kırpmadan cepheye hazır oluşumuzda işte bu yüzdendir. Biz ölüme gülerek gider, şahadet şerbetini içince şükür ederiz. ‘’Ölürsek cennet bizim yaşarsak vatan bizim’’ deriz. Vatan’dan asıl muradımız ‘Allah’ın adının anıldığı topraklardır.’ Ecdattan miras kalan değil, bilakis emanet alınandır. Buraya kadar yazdıklarımı; devletimizin kılcal damarlarına yuvalanmış, ederi bir dolar olan hainlerin, “Türkiye bizim için çok da önemli değil, örgütlendiğimiz 160 ülkenin tamamı bizim için vatandır’’ diyen vatansız ve tabansızların anlaması mümkün değildir. Ya da 72 yaşına merdiven dayadığı halde, hala siyasi ikbalini kovalayan, idrak yolları iltihaplı, tarafı şüpheli, nasipsiz bir adama da “Şehitler Tepesinin’’ ne anlama geldiğini anlatamazsınız!

Türk milleti vatanına, dinine, diyanetine, bayrağına, ırz ve namusuna bağlı bir millettir. Bu kutsal değerlerini ayakta tutmak ve Ezan-ı Muhammedi’nin sesini daima yüce tutmak için zaferden zafere koşmuştur. Vatan olmadan bir milletin ayakta durması mümkün değildir. Bu vatan bize “Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır” diyen ecdadımızın emanetidir. O ecdat ki; bu vatanı bizlere sekiz yıl evine dönmeden cephelerde aç susuz cenk ederek kazanmıştır. Ayağına çuvalı çarık yapmış altı hafta yürüyerek vuruşacağı cepheye varmıştır. Bu vatan bizlere; orduya zaman kazandırmak için mermilerin üzerine atlayarak şehit olan, kendi cenaze namazını kılan, üst üste dört gün yemek yemeden çarpışan ecdadımızın emanetidir. Vatansızlık çok acıdır ete batmış bir kıymık gibidir. İnsan dinini ve haysiyetli bir yaşamı ancak ‘özgür ve bağımsız’ bir vatan üstünde yaşayabilir.  İşte bu yüzden İmam-ı Rabbani Hazretlerinin buyurduğu gibi bizde “Vatan sevgisi imandandır…”

Ezcümle demem o ki kıymetli dostlar; Kendi gözlerimiz ile bakmaya başlayınca bir kez daha anladık ki;  “insanlık kılık değiştirmiştir ve bizim bizden başka dostumuz yokmuş!” O vakit derhal hakikate uyanalım ve kendi içimizde ayrılıklara düşmeyelim. ‘Zira birlikte dirlik, ayrılıkta hüzün vardır.’ Varlığımızı korumanın yegâne şartının ‘milli birlik ve beraberliğimizi korumak olduğunu’ hiçbir zaman unutmayalım. Biz, tarih içinde zor günlerde kenetlenmesini bilen acılarla şerbetlenmiş köklü bir milletiz. Huzur ve güven içinde yaşayabilmemiz için daima güçlü olmak zorundayız. Güçlü olmanın şartı ise; vatan şemsiyesi altında birlik ve beraberlik içinde bulunmaktır. Unutmayın! “Vatan için yaşamasını bilmeyen, vatan için ölmesini de bilemez…”

Selametle…