Osmanlı İmparatorluğu’nun binlerce yıllık bu şehre girişinden sonra hemen her padişah kendisi adına muhteşem bir cami inşa etti.

Malûm, bu camilere ‘selâtin camiler’ deniyor. Yani sultan camileri…

Padişahlar dışarıda fetihlerdeyken; valide sultanlar, hanım sultanlar, sultanlar ise içeride memleketi “imar” ediyordu. Camiler, hastaneler, hanlar, hamamlar, çeşmeler, köprüler yapıyordu. Cami olarak bu cümlenin şaheseri galiba, Mihrimah Sultan, hastane olarak ise Bezm-i Âlem Valide Sultan Hastanesi’dir.

Hatta hanım sultanlar, eser inşa etmekte o kadar ileri gittiler ki; bugün Türkiye’nin bazı ilçeleri, bazı büyük semtleri onların isimleriyle anılıyor: Bursa, Nilüfer, Edirne, Havza. Hatta çok daha öncesi Ankara, Hayme Ana…

* * *

İstanbul, ‘yedi tepe’ olarak bilinir. Birinci tepede Ahmed Han’ın Sultanahmed Camii, ikinci tepede iki padişahın yaptırdığı Nuruosmaniye, üçüncü tepede Kanuni Sultan Süleyman Han’ın Süleymaniye Camii, dördüncü tepede II. Bayezid’in harika eseri Bayezid Camii, beşinci tepede Fatih Sultan Mehmed Han’ın incisi Fatih Camii, altıncı tepede Yavuz Sultan Selim Han’ın Haliç’e bakan Yavuz Selim Camii, yedinci tepede Mihrimah Sultan’ın eseri…

* * *

Tabii; burada özel bir paragraf açmamız gereken bir cami daha var. Etrafı sahabeler tarafından çevrilme şerefine kavuşmuş, peygamberimizin sancaktarı Eyüp Sultan Hazretleri’ni bağrına basmış Eyüp Camii… Büyük sahabenin İstanbul’un 7’nci kuşatmasında şehit düştüğü bu eser için şu anekdot anlatılır:

Osmanlıların ilk yıllarında Eyüp Sultan Hazretleri’ni ziyarete gelenler, caminin dışındaki yoldan itibaren sürüne sürüne mübarek kabre ulaşırlarmış, bu büyük zata saygı için…

Bugün ise burada, ‘Çocuğum üniversiteye gitsin’ diye şeker dağıtan, işportacıların kol gezdiği, hanımların çoğunlukla başını ya yarı açık bıraktığı ya hiç kapatmadığı bir curcuna hâli yürekleri sızlatıyor.

* * *

Ayrıca Haseki Camii, Yeni Camii, Şehzade Camii, Valide Camii, Rüstempaşa Camii, Sokullu Mehmed Paşa Camii, Dolmabahçe Camii de sanat değeri yüksek “ışıltılı” Osmanlı eserleri olarak diğer örneklerinden ayrışıyor.

Aya İrini, Küçük Ayasofya, Zeyrek, İlyas Bey, Fethiye, İmaret ve Kariye gibi kiliseden dönüştürülen camilerimiz de var.

* * *

Bütün bunların sonunda bu kadim şehrin en eski mabedi, hepsinin şemsiyesi, Fatih Sultan Mehmed Han’ın hediyesi… Eğer açılmasaydı, belki de öteki camilerimiz yetim çocuklar gibi “eksik” olacaktı.

İstanbul’un sekizinci ve en büyük tepesi boş kalacaktı.

Ayasofya’nın yeniden cami olarak hizmete açılması bu eksiği tamamladı. Zulüm, 2020’de bitti.