Arapça kökenli bir kelime olan “Adl” kökünden gelen “Adalet”, Hak, hukuk ve ahlakla ilgili, iç içe kenetlenmiş bir kavramdır. Adalet sözlükte: zulüm etmemek, hak sahibine hakkını vermek ve haksızları terbiye etmek gibi manalara da gelmektedir.

Adalet, klasik anlamıyla hukuk kuralları ve idealine uygunluk demektir. Ahlak ise, ferdî ve içtimaî yapıda dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine uygun yaşamayı sağlayan erdemdir.

Bu iki kavram birbirinden ayrılmaz iki değerdir. Klasik anlamıyla adalet, hem bir durumu, hem de insanların davranışlarını tanımlar ve kapsayıcı bir nitelik taşır. Böyle olduğu için adalet kavramı hem ahlaki, hem de dinsel bir anlama sahiptir. Adalet kavramı yalnızca örf ve âdete, hukuka ve yasalara uygunluktan ibaret görüldüğü takdirde, bir ahlaki kavram olma niteliğini yitirir. Adalet, en yüce, nesnel ve mutlak bir değerin anlatımı olarak aynı zamanda ahlaki bir kavramdır.

Allah’ın isimlerinden biri de “adil” dir

Adalet, “davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, eşit kılmak”. Yine aynı kökten “orta yol, istikamet, eş, benzer, misil, bir şeyin karşılığı” gibi manalara gelen “adl” kelimesi, sıfat olarak kullanıldığında âdil ile eş anlamlı olup aynı zamanda Allah’ın isimlerinden biridir.

Adalet kavramı, ilk çağlardan günümüze kadar kullanılagelmiş, fakat üzerinde mutlak bir anlaşmaya varılamamış ve mutlak bir tanımı yapılamamış bir kavramdır. Bazı düşünürlere göre adalet kavramı, ‘iyi’ kavramı ile bazılarına göre eşitlik, bazılarına göre hak, bazılarına göre hukukun amacı, bazılarına göre mutluluk, bazılarına göre ise toplumsal iyi ve toplumsal mutluluk vs. kavramlar ile ilişkilendirilmiş ve hatta eş anlamlı olarak kullanılmıştır.

Platon’a göre adalet, en üst düzeydeki uyumlu bir düzen anlamında, en yüce ve kapsamlı bir erdem, insanın ve devletin temel davranış kuralıdır. Aristoteles, adaletin tanımladığı erdemin eşitlik ve ölçülülük anlamını taşıdığını ileri sürmüştür. Bu hukuk düzeni, kendiliğinden adaletli olma niteliği taşımaz. Hukuk düzeni, herkesi koruyucu bir güvenlik düşüncesine dayanıyorsa adaletlidir. Sosyolojik açıdan devlet otoritesinin toplumsal barış ve huzur için değerlendirme ölçüsünün adaletle yapılması gerekir.

Adaletle hukuk düzeni her zaman örtüşmeyebilir. Eşitlik her zaman adil olmayabilir. Onun için hukuk, adalete ve ahlaka hizmet etmelidir.

Aristoteles’ten beri kabul edildiği gibi, adaletin denkleştirici ve dağıtıcı olmak üzere iki türü vardır. Denkleştirici adalet, özellikle bireyler arasında eşya ve hizmet alışverişinde söz konusu olan, aritmetik eşitliğe dayalı bir adalet türüdür. Edime karşı eşit edim, mala karşı eşdeğer fiyat, zarara eşit tazminat biçiminde tanımlanan bu adalete, “alışveriş adaleti” de denir. Buna karşılık, dağıtıcı adalet, her kese hak ettiğini vermek biçiminde tanımlanan orantılı bir eşitlik düşüncesinin ürünüdür.

Buna göre eşitler eşit, eşit olmayanlar da farklı işlem görmeli, böylece herkes hak ettiğine kavuşmalıdır. Denkleştirici adaletin dayandığı aritmetik eşitlik, herkese eşit olanın verilmesi anlamını taşıdığı için, kendisi eşitliğin bozulmasına neden olur. Güçlüyle güçsüzü eşit görmek ve eşit işlem yapmak, eşitsizliğin ve dolayısıyla adaletsizliğin ta kendisidir.

Günümüzde adalet, dağıtıcı adalet anlayışına uygun bir özgül anlam kazanmıştır. Buna göre adaletli davranış, herkese hak ettiğini verme hususundaki bir iradeden kaynaklanan davranıştır.

Nizamı âlem’in temel taşı “adalet” tir

Ahlak “kişisel iyi”, adalet ise “toplumsal iyi” dir. Adalet, hukukun idesi ve idealidir. Nasıl ki oksijen olmadan canlıların yaşaması, nefes alması mümkün değilse; adalet olmadan da yaşamak, dünya da bir nizam kurmak ve bu nizamı devam ettirmek mümkün değildir. Nizamı âlem’in temel taşı “adalet” tir. Adaleti tesis edemeyen düzen kimseye “mülk” olmaz. Mülkün teminatı adalettir. Onun için “Adalet mülkün temelidir” denilmiştir. Sosyal hayatta adalet, fiziki hayattaki hava kadar, su kadar önemlidir. Adaletsiz bir hayat zulümdür, kaos’tur.