Ayasofya Camimizin açılışı, bizler ve ümmet için canlı bir uyanışa, yeni hedefler belirlemeye ve tabii ki aynı zamanda asıl imarı olan cemaatinin dolu olmasına yol açacaktır inşaallah. Tevbe sûresi 18. âyette Cenab-ı Hakk şöyle buyurur:

“Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar ederler. İşte bunların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.”

Âyet-i kerime camilerin maddi imarından bahsederken şüphesiz ki Allah’a ve âhiret gününe iman edenler, namazı kılanlar bölümüyle iç kısmındaki imarı da açıkça kastetmektedir. Yani bugün muhteşem camiler yapılabilir; ama içleri dolu olmayacaksa bunun bir anlamı olmayacaktır.

TAKVA MESCİDİ

Biliyoruz ki Allah Rasulü (s.a.v.) Efendimiz Kuba’da 14 gün kalmasına rağmen ilk iş olarak âyetteki ifadesiyle “temelleri takva üzerine kurulan” Kuba mescidini inşa etmişlerdir:

“Daha ilk günden takvâ temeli üzerine kurulan mescid ise namaz kılman için elbette daha uygundur; burada gerçekten arınmak isteyen adamlar vardır. Allah da arınmaya çalışanları sever.” (Tevbe 108)

Anlıyoruz ki Efendimiz (s.a.v.)’in çevresindeki o insanlar gönülden gelerek büyük bir aşk ve istekle Peygamber Efendimiz’e yardım etmişler ve ilk iş olarak mescid inşasını gerçekleştirmişlerdir. Zira İslam’da mescid demek; namaz kılmak, yani Allah’a ibadet etmek, sohbet dinlemek, insan eğitmek, ilim vermek, talebeler yetiştirmek, devlet meclisleri kurup devletin idaresini sağlamak, hatta yeri geldiğinde esirleri mescidin direklerine bağlayıp İslâm’ın nasıl yaşandığını bizzat onlara göstererek onların Müslüman olmalarına bile vesile olmaktır.

MESCİD-İ NEBEVİ

Efendimiz (s.a.v.)’in Kuba’dan ayrılışından sonra Medine-i Münevverre’de bütün yolları doldurarak ve evlerin damlarına, ağaçların tepelerine çıkarak “Ay doğdu üzerimize, Veda tepelerinden” marşıyla onu karşılayan o güzel insanların, nasıl bir iman ve misafirperverlik gösterdiklerine hayran kalıyoruz.

Kâinatın Serveri’nin develerinin üzerinden inmeden önce, kendisini davet edenlere güler yüz ve tatlı dil göstererek, devesinin çöktüğü yeri mescid yeri olarak seçmesi, gerçekten Allah’ın mescidlerinin ne kadar ehemmiyet arz ettiğini açıkça göstermektedir. İşte Tevbe sûresinin 18. ayeti bize bunları anlatırken taş, kerpiç, çamur ve kamışla da yapılsa ilk önce bir mabed inşasının olması gerektiğini göstermiştir. Bunun için Müslümanlar her gittikleri yerde öncelikli olarak bir mescid ya da cami inşa etmişlerdir.

MESCİDLERİN ÖNEMİ

“Vakitleri belli olarak farz kılınan namazı” ikame etmek, bir araya gelip buluşmak, muhabbet etmek, fakirleri, yetimleri, hastaları, dertlileri tespit etmek, sohbet ve vaazlar yapmak suretiyle gönüllere bir inşirah sunmak; özellikle salatin camilerinde olduğu gibi her bir köşesinde ders halkalarının olmasıyla Ashab-ı Suffe’nin Mescid-i Nebevi’de Allah Rasûlü Efendimiz (s.a.v.) tarafından yetiştirilmesi misâli, gençliğin ve insanlarımızın ilim, edeb, ahlâk ve güzel amelle süslenmesi mutlak gerekli ve kazançların da en büyüğüdür.

O halde Ayasofya’nın açılışı Sultan Ahmetlerin, Süleymaniyelerin, her mekânda bulunan salatin ve diğer camilerimizin doldurulması konusunu bize özellikle hatırlatmaktadır. Devlet ve millet olarak imanlı neslin yetiştirilmesi için elimizden gelen çabayı mutlaka göstermeliyiz.

İhmal edilen nesiller, şu anda bizim vebalimizdir. Onların kurtuluşu için nasıl gayret edeceğiz, bunun üzerinde durmamız gerekir. Ama bundan sonra özellikle yeni yetişen nesle iman, güzel ahlak, edeb, tesettür ve hayâ, gençlik çağı geçmeden Allah’ın emrine uygun bir yuva şuurunu mutlaka vermeliyiz.

‘Kadın istihdamı’ diye diye evlerde anne kalmadı. Evlenme çağını en az on yıl geçen binlerce kız ve erkek var şu an. Çünkü herkes ‘önce iş’ diyor. Halbuki önce eş yani yuva ve evlatlar olmalı değil mi? Eski yıllardan beri bir evde bir babanın çalışması yetmiyor muydu? Ya şimdi? Herkes çalışıyor yine yetmiyor. Allah’ın emirleri ise ne yazık ki hiçe sayılıyor.

Eş yerine sevgili seçenler, sonra usanıp başkasına geçenler ise günden güne artıyor maalesef. Zinaya ceza yok nasıl olsa. Bu bir felaket! Sonra bakıyorsunuz eski sevgili cinayetleri vs. Aman Ya Rabbi! Tam toplum bozgunculuğu… Aile yıkımı. Milletin yok oluşu. Değerlerin bitişi. Okumak adına başka şehirlere giden kızların, aileden uzak olarak yaşadığı hayat! Nasıl ki acaba?

Âh, ne oldu bize böyle? Ne mümkündü eskiden onları bırakmak? Neden sanki mecbur edildi? Neden bunların yolu açıldı? Üniversiteyi hepsi mi okumalıydı? Rabbim ne olur bizlere acı ve bu kötü gidişten bir an evvel kurtar!

HAYIRLI NESİLLER İÇİN DUÂ

Peygamberlerin ortak görevi daima bu değerler olmuş ve aynı zamanda Rabbimize dua etmeyi de asla ihmal etmemişlerdir:

 “Ve onlar ki: “Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl” derler.” (Furkan 74)

“(Oradan kurtulan İbrahim:) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek. Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi.” (Saffât 99-100)

“Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur.” (İbrahim 40)

“Rabbimiz! Hesap görülecek günde beni, anamı babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim 41)

İYİLİK HAREKETİ

Şüphesiz ki devlet ve millet olarak inanan nesiller yetiştirmek en büyük ve en önemli vazifemizdir demiştik. Zira hem dünya hem de âhiret saadetimiz buna bağlıdır. Bunun için de evvela kötülüğe giden yollar kapanmalı ve “iyilik hareketi” başlatılmalıdır. Bu günlerde en yetkili ağızdan bunları çağrıştıran ifadeleri duymamız bu ümidi canlandırmıştır.

Artık zina suç sayılmalı ve LGBT azgınlığını öne çıkaran ve ismi ne yazık ki en özel şehrimiz olan İstanbul ile özdeşleşen ‘sözleşmeden’ çekilmek gerekir. Polonya bile bu işareti vermiştir. Bizde de bunun programa alındığını tahmin ediyoruz.

 

AYASOFYA BİR İMTİHAN OLMUŞTUR

Gerçekten hayret! Allah (c.c.) insanı nasıl da imtihan ediyor.

Ayasofya ehli imanı coşturmuştur.

Ehli nifakı açığa çıkarmıştır.

Ehli küfrü ise azgınlaştırmıştır.

Alınacak nice dersler var bunda.

Ayasofya, Mescid-i Aksaları da alacak içine inşaallah.

Allah nûrunu tamamlayacaktır:

“Onlar ağızlarıyla Allah’ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.” (Saff 8)

Rabbimize O’nun şu ayeti kerimesiyle duâ ediyoruz:

“Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidâyetten sonra kalplerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz ki Sen, bol ihsan sahibisin.” (Âl-i İmrân 8)

 

GÜLER YÜZLERİMİZ BİZİM!

Gün olur, açılır bütün kapılar Hakk’tan,

Yüreklere nice coşkular, vurulur bizim!

Hani nerde deyince,  görünür kapıdan,

Şol ümitlerle, güler yüzlerimiz bizim!

Şimdi hüzün mü var durgun dudaklarda,

Onu mu arıyorsun çatılan kaşlarda,

Açılsın kirpiklerin rahmet ışığında,

Hakk’tan ümit kesmeyen, kalbimiz var bizim!

Hedefe kilitlenen mermi gibi olmalısın,

Bütün endişeleri gerilere atmalısın,

Ufuklara bakıp muştular görmelisin,

Göklerin Maliki, Sahibimiz var bizim!

Güzel ahlâk ve edeple yoğrulmalısın,

Dünya heveslerin gönülden atmalısın!

Cânından içre, Cânânını bulmalısın,

Cennetlerin Sahibi, Rabbimiz var bizim!