{"type":"audio","tracklist":true,"tracknumbers":true,"images":true,"artists":true,"tracks":[{"src":"https:\/\/i.dirilispostasi.com\/storage\/files\/documents\/2020\/10\/16\/umit-zeynep-kayabas.mp3","type":"audio\/mpeg","title":"\u00dcmit Zeynep Kayaba\u015f","caption":"","description":"\"\u00fcmit zeynep kayaba\u015f\".","meta":{"length_formatted":"5:10"},"image":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64},"thumb":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64}},{"src":"https:\/\/i.dirilispostasi.com\/storage\/files\/documents\/2020\/10\/16\/ismail-oz.mp3","type":"audio\/mpeg","title":"\u0130smail \u00d6z","caption":"","description":"\"ismail \u00f6z\".","meta":{"length_formatted":"4:56"},"image":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64},"thumb":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64}},{"src":"https:\/\/i.dirilispostasi.com\/storage\/files\/documents\/2020\/10\/16\/ahmet-akin.mp3","type":"audio\/mpeg","title":"Ahmet Ak\u0131n","caption":"","description":"\"ahmet ak\u0131n\".","meta":{"length_formatted":"4:11"},"image":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64},"thumb":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64}},{"src":"https:\/\/i.dirilispostasi.com\/storage\/files\/documents\/2020\/10\/16\/abdulhamit-guler.mp3","type":"audio\/mpeg","title":"Abd\u00fclhamit G\u00fcler","caption":"","description":"\"abd\u00fclhamit g\u00fcler\".","meta":{"length_formatted":"2:34"},"image":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64},"thumb":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64}}]}

Evet, sorgulayarak, eleştirerek, hak vererek, arada kalarak, bağışlayarak düşünelim!

“Düşünmek… İnsana Yaratıcı tarafından bağışlanan en soylu bir özellik değil midir?” diye sormuş şair Sezai Karakoç. Düşünmek bir armağandır insana.

Hataların, yenilgilerin, isyanların, umutların kurcalanması ile başlar düşünmek.

Bu iç istişare; his ve mantığın üzerine gitmemizi sağlayarak, bizi duraksatan şeylerden kurtarır. “Bedensel zevklerine tutsak olmuş bu insanların kendi arzuları dışında hiçbir hedefi yoktur. Onlar bu düşkünlüğün içinde debelenirken düşünmek, öğrenmek ve sorgulamak gibi yeteneklerden de mahrumdurlar.” diyor Farabi.

Düşünmek insandan sabır ister, sadakat bekler ve disipline soktuğu ruhun zincirlerini kırıp, özgürlükle mükâfatlandırır. Kölelikten kurtarıp, şah çektirir. Bilgili olmak için araştırmak gerek. Ama önce uykulu gözleri terk edilecek. Bunun içinde mücadele şart.

Hasta anne, sarhoş baba ve bitmiyor; depresyonla birlikte sara hastalığıyla savaşıyor Dostoyevski. Ekonomik güçlüğe, yorgun bedene aldırmadan yazıyor. Suç ve ceza bu atmosferde doğuyor. Gelişmek için düşünmeye mecburuz. Zorla değil isteyerek çıkacağız karanlıktan.

Adalet diye haykırmadan önce, adaletsizliğe nasıl zemin hazırladığımızı düşünelim.

“Merhamet kalmamış kimsede” diyerek hayıflanacağımıza, vicdanı ne uğruna terk ettiğimizi hatırlayalım.

Bunların yetmeyeceği kesin. Tarih sayfalarını ziyaret edip, düşünelim. Geçmişte kim vardı diye araştıralım.

Hadimü’l Haremeyn (Mekke ve Medine’nin hizmetkârı) unvanını kullanan Yavuz Sultan Selim, döneminde hazineyi doldurmuş, Osmanlı’yı seferlerindeki başarısıyla güçlendirmiş dahi bir isimdir. Vezni aher’de ilk örnek olarak gösterilen beyti incelediğimizde karşımıza zekâ ve incelik çıkıyor. Dizelerin ilk kelimesi yukarıdan aşağıya okunduğunda, aynı dizeyi verir.

“Sanma şahım/herkesi sen/sadıkhane/yar olur

Herkesi sen/dost mu sandın/belki ol/ağyar olur.

Sadıkhane/belki ol/bu âlemde/dildar olur

Yar olur/ağyar olur/dildar olur/serdar olur.”

Yavuz Sultan Selim, Osmanlıya refah kapısını açan padişah. Başarılı, çalışkan ve tevazu. Bu nesle kültürümüzün temel isimlerini öğretmeliyiz. Tarih kafasından bugünü gözlemlemeyi bilmeli yarına sahibi gençlik.

Düşünme olmayınca sanatta da sığlık başlıyor. Tekrar ve taklit. Bu ikisinde başarılı olan da, bir elin parmakları kadar. Tıkanma olması muhtemel. Heyecan, çaba, azim, hayrete düşürecek yeni şeyler yok.

Bilim ölümsüzlüğün peşinde. Kesip atmak istiyor her şeyi. Ölümü durdurmak isteyen insanların hırsını da düşünelim. Hâkimiyet duygusu insanın mahvına sebeptir. Anlaşıldı, yarınlarda his olmayacak. Bu dehşet duyarsızlığı önlemek gerek. Ama nasıl? Düşünce yok olunca, hassasiyetlerde yok olur. Son teknoloji insanı duyarlı değil, nazik hiç değil. Kaba! Kibir var çünkü. Düşünmeye tenezzül etmeden, ilerlemeyi, gelişmeyi arzuluyoruz. Uzaktaki ekiyor, biçiyor, dikiyor gücü olan o hazırı alıyor.

 Beyazid-ı Bistami Hazretleri’nin on iki yıl boyunca türbesine bekçilik yapan, Hasan Harakani, kibri hiç sevmezdi. Allah dostları hasetten, kibirden uzak kalmışlardır.

‘’insanlar Allah ve ekmek, diyor bazısı (önce) Ekmek ve sonra Allah diyor. Bense; Ekmek değil Allah, su değil Allah, Hiçbir şey değil sadece Allah, diyorum.’’ Demiş Harakani. Ruhu doyuran, manada huzur bulmuş bu isimler geçti dünyadan.

Geçmiş ile doyurucu bir tanışıklık yoksa aramızda, uyuşan beyinleri taşırız.

Çocuklara seçim hakkı verilmiyor; doktor olacaksın, şu lisede okuyacaksın. Büyüdüğünde şu kişiyle evleneceksin deniliyor. Dayatma bir hayat, seçeneksiz. Sonuç; umutsuzluk, bıkkınlık almış başını gidiyor. Bugünün gençliği sorunlu ve düşünmeyi durdurmak için kendiyle savaşıyor. Düşünme durunca, ruhta boşluk oluşur. Bu açlığın telafisi yoktur.

Günümüz sevgisini, sırdaşlığını, kardeşliğini de düşünelim. İmkânlar bizi aceleci, sabırsız ve tahammülsüz kılıyor. Biz candan muhabbet etmeyi unuttuk. Yapmacık tavırlarımızla sevgiyi beslemek istiyoruz ama olmaz.

“Aşk mıdır ki, can-ü dil mülkünü yağma eyleyen/Aşk mıdır sinem içre de can eyleyen.” diyen Sultan Süleyman’ın dünyasını inceleyelim, kavrayalım. Emeksiz sevgilerin moda olduğu bu çağda kalbini hatırlayabilene ne mutlu…

Bugünün penceresine şöyle sesleniyor, şair Ece Ayhan: “İnsan yarasına denk geleni sever ancak.” Kalbinize emanetsiniz…