Herkes dünyaya kendi zaviyesinden bakıyor. Konu ne olursa olsun -ister istemez- değerlendirmeniz, pencerenizle alakalı oluyor.

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Akıncı TİHA belgeseli de benim açımdan iki başlıkta kıymetli.

Öncelikle…

Ülkemde birilerinin çıkıp böyle bir çalışma yapması gurur verici. Gurur duymak, hissettiklerim yanında hafif kalan bir ifade. Nuri Demirağ ve Vecihi Hürkuş başta olmak üzere Cumhuriyet tarihi boyunca çok defa engellenmiş çabaların sonuç vermesi gururu ve umudu birlikte yaşatan nadir duygular oluşturuyor.

Son bir asır ile alakalı bir şey değil bu. Ve sadece ülkemizle ilgili de değil… 9, 10, 11. yüzyıllarda yaşayan ve icatlarıyla insanlığa yön veren bu coğrafyanın insanlarının ‘batı’ kaynaklı tarih ve bilim kaynakları tarafından yok sayılmasını da hatırlamalıyız. Avrupa’da yaşanan rönesans hareketlerinin Müslüman bilim adamlarının icatları ve eserleri sayesinde olduğunu çok sonra anlattılar bize (hala bilmeyen ya da kabul etmeyen var elbet).

Misal; Leonardo Da Vinci’nin icatlarının ciddi kısmının İslam alimlerinin eserleri sayesinde olduğunu artık Batılılar da kabul ediyor (Fuat Sezgin, İslam Bilimler Atlası 3. cildinde Optik başlığında Da Vinci’nin karanlık oda çalışmalarının, İbn El Heysem ve Kemaleddin el Farisi’nin eserlerinden ‘kotarmıştır’ diyor. Hatta Batılı bilim adamı Müntz’e göre Da Vinci, ‘camera obscura’ya kendinden hiçbir şey katmamıştır).

Örnekler çoğaltılabilir elbet. Fekat önemli olan, artık hiçbir gayretin manipülasyona yedirilmeyeceğidir. Bayraktar firmasının yaptığı çalışmaları karalamaya ve küçük görmeye çabalayanların başaramamasının sebebi budur.

Bu açıdan bakınca Akıncı belgeseli, en duygusuz olanımızın bile gözyaşı ile izleyeceği bir çalışma. Akıncı, öncesi ve sonrasında yapılacak çalışmalarda yer alan herkese müteşekkiriz.

Diğer taraftan…

Akıncı belgeselini, sinemacı gözüyle de değerlendirdim…

En başta söylemek gerekir ki, teknik olarak başarılı bir çalışma. Hedef baştan belirlenmiş ve ona göre bir çalışma ortaya çıkarılmış. Hızlı, akıcı, soluk aldırmadan takip ettirmeyi amaçlayan bir belgesel olmuş. Özellikle gençlerin hedeflendiği belli. Yapanların eline sağlık…

Ancak böylesine önemli bir meselenin, reklamcı gözüyle, teknik standardı tutturarak ele alınması eksik kalır. Bu belgesel hedefine ulaşmış bir çalışma olarak değerlendirilmeli. Fekat yetmez. Bayraktar çabasının ve ürünlerinin ne demek olduğunu anlatan, dünya festivallerini dolaşacak bir film yapılmalı.

Evet, festivaller hedeflenmeli… Zira internet gençliği ya da televizyon izleyicisinin hedefte kaldığı çalışmalar tüketim ürünleri arasında kaybolup gider. Oysa dünya festivallerinde boy gösteren, sinema sanatının gücünü kullanan bir film, söz konusu çabanın kalıcı etkisi ile dünyaya anlatılması anlamına gelir.

İnsan hikâyesi üzerinden giden, kimsenin görmediği ya da göz önünde olmayan bir detayın temel alındığı, Akıncı ile duygusal ve ontolojik bağ kuran bir çalışanın içsel yolculuğuna da eğilen bir çalışma, bu toprağının insanının azminin ve emeğinin dünyaya anlatılabilmesi noktasında çok daha etkili sonuçlar doğurabilir.

Selçuk Bayraktar, sırada Cezeri uçan araba ve sonrasında 2023’te insansız savaş uçağı olduğunu söylemişti. Özellikle Cezeri ismi ile anılacak olan uçan arabanın belgeseli ya da filmi yapılmalı. Ve sinema sanatının, bahsetmeye çalıştığım kanalı ve avantajları kullanılmalı.