Millet olma bilincinin zayıf temeller üzerine kurulduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Ortak geçmişimiz, ortak bir kültürümüz olduğu halde, ortak sevinçlerimiz ve acılarımız olamıyor. En kötüsü de ortak bir gelecek tahayyül edemiyoruz.

Emperyalist devletler, millet olma bilincimizi darbelediği için terör sorunundan da kurtulamıyoruz. Millet olma bilincimizdeki zayıf noktaları kuvvetlendirmezsek, emperyalist devletlerin başımıza ördüğü yumaklardan da kurtulamayız. Onlar öyle istiyor diye kardeş kardeşi vurur. Acılarda buluşamayız. Ortak sevinçlerimiz olmaz.

Buraya kadar büyük cümleler etmiş olabilirim haddim olmadan. Derdim, büyük cümleler etmek de değil. Derdim, terör belasından kurtulmak. Huzurlu topraklarda yaşamak. Burada doğmak benim seçimim değildi. Sizin de değil. Fakat buraları güzelleştirmek hepimizin elinde. Önce o narin ellerimizi taşın altına koyarak işe başlayabiliriz.

Kürtlerin isteklerinin PKK’nın istekleri olmadığını anlayalı çok oldu. Birçok Kürt kardeşimiz de anladı bunu. PKK’nın neyi istediğini kim çözdü ki, ben çözeyim. Konu o değil. Esas konu, teröre karşı tek millet nasıl oluruz? Nasıl hep birlikte meydanlara dökülür, hep birlikte aynı şeyleri isteriz? Üstelik herkes “Analar ağlamasın!” derken.

“Elimizde Türk bayrakları, ağzımızda Kürtçe sloganlar”la büyük bir miting düzenleyebiliriz mesela. Kim organize ederse etsin, herkesin katılacağı bir miting olur bu. İyisi mi herkes organize etsin bu mitingi. Her kesimden STK’ların işin içinde olması, herhangi bir kesimin sahiplenmesinin de önüne geçer. Kolay olduğunu söylemiyorum. Zaten elimizi altına koyacağımız taş çok ağır. Herkes bir ucundan tutarsa, ancak yerinden oynatabiliriz.

Gelelim mitingin içeriğine. Niye Türk bayrağı ve niye Kürt sloganı? İşin püf noktası orada çünkü. Bilinçli aklımızla çözemedik, bilinçaltımıza mesaj gönderelim biraz da. Çözersek, böyle çözeriz.

Yıllar önce bir Kürt arkadaşımın evindeydim. Kürt veya Türk olmamız kimsenin umurunda değildi. Zaten hiçbir zaman böyle bir şeyin muhabbeti de yapılmazdı. Ben bir olay anlatırken (şu an hatırlamıyorum ne anlattığımı) “Kürt çocukları gibi giyinmişler” dedim. Arkadaşım otomatik bir tepki olarak “Ne? Ne demek istiyorsun?” dedi. Dedi ve bilinçaltıma devasa bir yumruk indirdi. Nasıl utandığımı, nasıl yerin dibine geçtiğimi, nasıl bilinçaltıma akla hayale gelmedik küfürler savurduğumu anlatamam. Toparlamak için çaba sarf etmem bile iğrençti. Kendimden tiksindim. Bilinçaltıma sinsice yerleşen bu öğretiden dolayı kimi suçlayacağımı da bilemedim. O arkadaşımla tekrar tekrar görüşsem de bir kez daha samimi olmayı beceremedim. Ondan değil, benim suçluluk duygumdan kaynaklanıyordu bu. Utancımdan belki de. Eminim o, çoktan unutmuştur bu olayı. Ama ben yıllar sonra bir yazıma konu edecek kadar canlı yaşıyorum hala.

İşte sözünü ettiğim Türk bayrağı ve Kürt sloganı, bilinçaltımıza göndereceğimiz mesajlarımız olacak. Mesela “Emperyalizm; Welatê me biterikîn e!/Emperyalizm, ülkemizi terk et!” diyeceğiz. Veya “Tirkû Kurd bira ne!/Türk-Kürt kardeştir!” diye bağıracağız. Sonra başka şeyler de yaparız. Ama önce bilinçaltımızın yüz yıllık pisliğini, şöyle güzelce bir temizleyeceğiz. Terörü çözersek, böyle çözeriz.