7 Kasım Perşembe günü şöyle bir haber düştü ekranlara: Aksaray’da okul çıkışı bazı veliler otizmli çocukları yuhaladı. Bir anne “bu derdi bana Allah verdi, utanacak hiçbir şeyim yok” dedi.

Kötülüğün her geçen gün arttığı, kötülüğün egemen olduğu bir çağda yaşıyoruz. Ve sağ olsunlar, kötüler, bu gerçeği unutmamamız için ellerinden geleni yapıyorlar. Kötülüğün altında yatan vicdansızlık hakikati, tam da böyle durumlarda kendini ortaya çıkarıyor. Otizmli çocuklar, anne babalar tarafından yuhalanıyor. Aslında onlara anne, baba dememek gerekiyor. Annelik, kutsaldır çünkü. Anneliğin özünde yatan duygu, merhamettir. Rahman olan Allah tam da bu nedenden dolayı cenneti, annelerin ayakları altına sermiştir. Oysa bu tabloda gördüğümüz kadınlar, biyolojik olarak çocuk doğurmuş bir çeşit canlıdan ibaret. Öyle ki bu canlılar, kendi çocuklarının otizmli olmamasının nedeninin rahimleri ve spermleri olduğunu zannediyorlar. Ve tam da bu sebepten dolayı Allah’ın onları sınayabileceğini, iddialarından vurulabileceklerini, kınadıklarını yaşamadan ölmeyeceklerini düşünmüyorlar. Çünkü, onlar bir canlıdan ibaret. İnsan olabilmeleri için akledebilmeleri, vicdana sahip olmaları gerekiyor. Oysa, bunlarda yok. Bunlar tıpkı bir hayvan gibi çiftleşmişler, doğurmuşlar ve şimdi de etrafa saldırıyorlar. Hayvan gibi saldırıyorlar çünkü saldırdıkları insanlar savunmasız. Üstelik öyle insanlara saldırıyorlar ki saldırdıkları insanları Allah özel yaratmış.

Nedir onları özel kılan? Bu sorunun cevabında o insanlar ile bu hayvanların arasındaki fark ortaya çıkıyor. Onlar özel, onlar otizmli, yani onların içinde kötülük diye bir kavram yok, onların kalbi bir bebek kalbi gibi tertemiz, kirden arınmış, kir tutmuyor. Onlar melek gibiler. Onlar sadece seviyorlar. Onların aklından kötü hiçbir düşünce geçmiyor. Böylesine kokuşmuş bir düzende, böylesine gaddar bir dünyada ve böylesine hayvanların üreyip, doğurup, serbestçe saldırabildikleri bir ortamda; safi iyilikten ibaret olmaları o insanları “özel” kılmaz mı? Kılar elbette. Onlar o kadar iyi bir kalbe sahipler, o kadar kötülükten soyutlanmışlar ki; kendilerine saldıran, yuhalayan hayvanları tanımayacaklar, kötü diye kazımayacaklar hafızalarına. Yarın o hayvanlardan birini tevafuk olup görseler, hiçbir şey olmamış gibi gidip sevecekler. Bizim Yunus’un “Biz kimseye kin tutmayız, kamu âlem birdir bize” dizelerinin ete kemiğe bürünmüş hali işte bu özel insanlar. Karşılarında ise denetim altında tutulması gereken, salındığında etrafa zarar veren, insanlar için tehdit unsuru oluşturan yırtıcı hayvanlar var. Öyle ki bu hayvanlar helak olmamız için var güçleriyle uğraşıyorlar. Allah’a meydan okuyorlar.

Ve insan ister istemez hem üzülüyor hem korkuyor hem endişeye düşüyor. O nedenle yazıyı Araf Suresi’nin 155. ayetiyle bitirelim: “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak edecek misin Allah’ım?”