İnsan hep bir anlam arayışındadır. Değer ve anlam, insan tabiatının en vazgeçilmez iki unsurudur. Bizim için anlamı olan şeyler için gerekirse pek çok şeyi fedâ ederiz. İnsan kendisini adadığı şeylerde sınır tanımaz. Gerekirse canını ortaya koyar, gerekeni yapmanın derdine düşer. Çünkü yaptığı her fedakârlığa değecek bir adanmışlık içindedir. İşte bu din olmalıdır. Peki ya bugün? Kimler hangi anlamın peşinden koşuyor, neler için kendimizi fedâ ediyoruz, ömrümüz neyin ve kimlerin peşinden sürüklenerek heba oluyor?

Z kuşağı ya da İ nesli uzaydan gelmedi

Z kuşağı ya da İ nesli diye adlandırılan 1995 sonrası doğan çocukların, internetle çok küçük yaşlarda tanışması, orada ne gördüyse ona göre bir dünya görüşü ve anlam bütünlüğü oluşturması sebebiyle, tahminlerin ötesinde bir yapılanma içinde oldukları gerçeği, yüzümüze kara kış soğuğu gibi çarpmakta. Adını bile bilmediğimiz kavramlarla, hiç yüz yüze gelmediği insanlarla internet üzerinden irtibata geçip, oyun oynuyor, yarışıyor, dostluk kuruyor ve mutlu oluyor. Kendi anlamını bu paylaşımlarda buluyor. Ailesi kendi diliyle konuşmadığı ve daha cazip bir alternatif sunmadan yasaklamaya çalıştığı ve yaralayıcı bir dil kullandığı için, anne babasından uzaklaştıkça birbirlerine yaklaşıyorlar. Aynı sıkıntıyı yaşayanlarla ortak bir plâtforma dönüşen bu iletişim ağı, gençleri aileleriyle sıkıntı yaşayan, bir birleriyle paylaşan ve mutlu olan bir grup haline getiriyor. Onları biz ürettik.

Bu arada biz anne baba neler yapıyoruz?

Bizler mi? Çok güzel kavga ederek, yuvamızı cennetten bir köşe haline getirmemiz gerekirken, huzursuzluğun kaynağı haline getirdik. Çocukların en ufak bir yanlışına bile tahammül edemeyecek kadar bir birimizi doldurduğumuz için, gariban çocuklarımız durmadan azar işitti. Evden soğuyan gençlerin internet ile arası ısınıyor. Anne babadan uzaklaşan gençler arkadaşlarına yaklaşıyor, ailesiyle paylaşamadıklarını arkadaşlarıyla paylaştıkça da arkadaşlarına bağlanıyorlar. Isınma, paylaşma ve bağlanma nerede ise, çocuk oraya tutunur. Biz ayrılma muhabbetleri yapmaya devam edelim, değeri beş para etmez şeyler için kıyametleri koparmaya devam edelim, evi sevgisiz, paylaşımsız ve huzursuz buz gibi kuru bir ev yapmaya devam edelim; göz göre şu anda ergen ve genç çocuklarımızın çoğunu kaybettik, internet ve çocukların üzerinden oyun oynayanlar kazandı.

Çocukların evde olmaları yeterli mi?

Kesinlikle hayır, gönüllerinin ve akıllarının nerede oldukları önemli. Bizim onları sevmemizden ziyade, bu sevgiyi hissettirmemiz önemli. Aynı evde olmanın yanında, neleri ortak olarak yaptığımız önemli. Sevgi dili mi yoksa aşağılayıcı, eleştirici ve kendimizden soğutucu bir dil mi kullanıyoruz bu önemli. “Ne kadar paylaşırsanız o kadar varsınız” diye güzel bir söz var. Baba oğullarıyla ve kızlarıyla akşam sofrada beraber mi? Hangi hoş sohbeti yapıp çocukların gönlünü fethediyor? Anne evin tertip ve düzenini mi çocuklarının çocuk gibi yaşamalarını mı önceliyor? Ne yaparsak, onun sonuçlarıyla karşılaşırız.

Peki ya şimdi ne yapalım?

Önce yüzümüzü Allah’a (cc) dönelim, OKU, ÖĞREN VE YAŞA diyor okuyup öğrenelim.