“Düğünler üzer beni… Gelin adına…

Beklediğini bulamayacağını daha baştan bilirim. Hiçbir erkek, hiçbir kadını tam olarak mutlu edemez çünkü…

Süslenmiş, kına yakılmış gelin, hep darağacına götürülen bir mahkûm duygusu verir bana…

Davul zurna hüzündür; belki de biz doğu çocuklarının ninnilerine, öykülerine, acılarına, zorluklarına, hâtıralarına yoldaşlık ettiği için…

‘Pembe panjur, biri kız biri erkek iki çocuk’ hayallerinin ömrü çok kısadır.

Evlenince roller biter, makyajlar silinir, gerçekler başlar.

Beş yıl flört edip, iki yıl evli kalamamanın sebebi budur.

Büyüyü bozan da genellikle erkek olur. Ortalığa bırakılan kokmuş çorap teki, çekilmeyen sifon, yıkanmayan dişler ya da ödenecek taksit tartışması veya her şeye karışan bir kaynana, romantizmin katili olur.

Kaç kapalı kapı ardında kaç dram yaşanıyor sessiz sedasız kim bilir… Kim bilir kaç çatının üstüne kara bulutlar çöküyor…

Anneler mutlu olsun diye yapılan, anneler mutsuz oldu diye bitirilen evlilikler…”

Bu satırlar, babamın “Sana Gözyaşı Vadediyorum” adlı kitabındaki, “Biz Bize Yaşarken Geldik Oyuna” öyküsünün girişi…

*

Bana göre ise bir kadın ya kendini sevdirir ya acı çektirir ya da yazı yazdırır.

Bir insanı ancak ‘sevgi’ ayakta tutabilir.

Çünkü sevilmek dünyanın yaşanılabilir yer olduğunu hissettiriyor insana.

Büyük bir çocukluktur, aşk.

Ama evet, yazarın dediği gibi, erkekler kadınların değerini bilmezler.

Çoğu erkek için kadın fikir üretmek değil, gözyaşı ve süt üretmek için vardır.

Benim memleketimin kadınları hasta olduğu zaman ‘kirlendim’ derdi. Oysa insanı kirleten ‘regl kanı’ değil, en yakınlarındakilerin döktüğü kandı.

“Kadın, eksik bir erkektir” diyen düşünür de biliyordu elbette kanunların erkeği iyi insan yapamayacağını.

Çünkü insan kendisinin dublörüdür, daima rol yapar.

Tolstoy’un karısı; “Eğer bu adam kadınları yazdığı kadar iyi tanısaydı, onunla çok mutlu olurduk” diyor anılarında.

Kadın bir paradoksu barındırır bünyesinde; narin yapısına inat acıya olan büyük dayanıklılığı ile…

Her şeyi unutup hiçbir şey olmamış gibi davranabilirler.

Yeter ki o dünyanın en değerli duygusunu verin ona; ‘güven’ hissetsin yeter ki…