Birinci Meclis Ankara’da, Hacı Bayram Veli Cami’nde kılınan Cuma namazına müteakib dualar ve kurbanlar eşliğinde açılmıştı. Mebuslar göreve başlamadan evvel Padişah’a bağlılık yemini etmişlerdi. İlk hedefleri Payitahtı yani Hilafeti ve Saltanatı işgalden kurtarmaktı.

Birinci Meclis’in yaptığı anayasada, “Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır” ifadesi yer alıyordu. Bu topraklarda Osmanlı devletinden sonra kurulan devlet, İslam devletiydi.

Kurucu irade dahi Laik ve seküler değildi. Sonra, “…Kurtuluş Savaşıyla kurtardıklarımız, birlik oldu birlikte savaştıklarımızla… Giydiler çıkardıkları çizmeleri emperyalistlerin…”

Dinimizi, dilimizi, alfabemizi, saatimizi, takvimimizi, kanunlarımızı, kültürümüzü, örfümüzü, müziğimizi, sanatımızı, kılığımızı, kıyafetimizi, ölçümüzü, tartımızı…

Her şeyimizi aldılar. Hayat hakkı tanımadılar, nefes dahialdırmadılar…

Düşünebiliyor musunuz; Kuran okumak ve öğretmek yasaklandı, Ezan Türkçe okundu, Türkiye Türkiye olalı böyle zulüm görmedi. Başbakanı astılar…

28 Şubat darbesiyle memleketin en iyi ekonomi idaresini yürüten Erbakan hükümetini devirdiler.

Şimdi, yani bu günlerde maddi ve manevi olarak kendine gelen Anadolu insanına karşı yeni yeni kumpasların, alicengizlerin, darbe hesaplarının içine girdiklerini görüyoruz. Başbakan asmak da dahil olmak üzere her şeye haklarının olduğunu düşünmelerinin sebebi kendilerini kurucu irade sayıyor olmalarından.

Yukarıda izah ettim; öyle bir şey yok… Bu laikçi, seküler zihniyet o kadar ipin ucunu kaçırmıştı ki, hatırlayın, uçak biletlerinin ucuz olmasına dahi itiraz etmişlerdi ‘köylülerle birlikte mi uçacağız’ diye…

Onlar bize ve bizim hiçbir şeyimize tahammül etmediler. Biz onların her şeyine tahammül ediyoruz. Hâlâ Başörtüsünü kurtarabilmiş değiliz ellerinden, her frsatta ‘gak guk’ etmekten vaz geçmediler.

Vaz geçmezler… Bizim sarığımızla, şalvarımızla, cübbemizle uğraşmaktan vaz geçmiyorlar, etmedikleri laf kalmıyor, Amma ve lakin biz onların mini eteğine, bikinilerine, şortlarına, taytlarına tek kelime edemiyoruz.

Edebilseydik; bu cesareti, bu haklılığı kendimizde bulabilseydik o zaman bir şeyleri değiştirebilirdik. Ama yapamadık…

Azıcık sesini çıkartanlarımız içimizden birileri tarafından, ‘Birlikte ve beraber yaşayabilmeliyiz, aynı gemideyiz’ masallarıyla susturuluyor. Onlar bizim sarığımıza, şalvarımıza, cübbemize saldırmaya devam ediyorlar amma ve lakin, biz onların mini eteğine, bikinilerine, şortlarına, taytlarına hâlâ tek kelime söyleyemiyoruz.

Söylersek başımıza geleceklerin en başında ve üstelik en masumundan olmak üzere, adımız ‘cinsi sapık’ olarak manşetlere taşınacak…

Ve Sosyal medyalarında ‘ahlaksız’, tırnak içinde ‘Ensarcı’ olarak afişe olacağız.

Hayatımız kararacak…

Adamlar işi çözmüş…

Blok halinde, hep beraber saldırıyorlar. Saldırıyorlar; haklı da, haksız da olsa, netice alana kadar devam ediyorlar…

Biz daha, ‘biz kimiz?’ bunu çözememişken, onlar milliyetçilerden, ulusalcılara ve muhafazakârlara kadar uzanan bir sosyal alana sahip.

Biz halkız, onlar laik…

Biz sürüyüz, kuru kalabalık, onlar yönetici kadrosu…

Değişmeyecek zannediyorlar bir gün devran…

Değişecek elbet…