“Zaman ne?/Zaman kim?/Biz kendimiz mi zamanız?

‘Benim zamanın ben miyim?’ diye soruyor Aristoteles.”

Zaman akan bir güçtür. Biz bu gücün karşısında yerimizi almalıyız…

Gökyüzü rengiyle şekillenen Müslüman, her gün toprağa aitlik bilinciyle güçlenip, tefekkür ederek zinde kalır.

Bedeni ve ruhu günün ilk saatlerine göre programlayanlar, İslam kültüründe saklı olan zaman hazinesine dokunuşu o esintiyi hal ve harekete yansıtırlar.

Gönül dünyasını şükür ve ibadetle doldurup minarelerin ışığında, kâinatı hissederek yürümek, yaratılış gayesine kenetlenmek demektir.

Sabahın ilk ışıklarıyla adalet, merhamet, vicdan kalbe hücum ederken, o manevi pota bir defa daha zamana rest çekenlere meydan okur.

Nefese şükretmenin güzelliği ile vaktin içinde olma evet, bu nimet bir ilhamdır.

İki kolu açık bir insan; biri doğuma bakıyor diğeri ölüme

Karşımızda duran bu tablonun içindeyiz, zaman adlı ürperişte…

Gece ve gündüzün akışında gaye şuurunu yitirmeyip, zamanı mutlak huzura şahit kılandır Müslüman.

Şafak sökerken o karanlığın eriyişini maddi ve manevi cephesine yerleştirenler, dünya yorgunluğu karşısında sefil olmazlar…

“Vaktin hakkını idrak eden kimse, hayatın anlamını da idrak etmiştir. Çünkü vakit hayat demektir.” demiş Ebu Gudde, Abdülfettah. Bu idrakten yoksun olmak, sefil bir hayat sürmektir.

Geceyi gündüz, gündüzü de gece gibi ihya eden şuursuz kitle, yaşamına ne katabilir ki? Yorgun, uykusuz gözler, düzensiz bir zaman diliminde bilgiye ve hakikate ulaşabilir mi?

Bugün eller sürekli telefon tuşunda, internette dolaşırken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacak kadar nefsine yeniliş var.

Sonrası pişmanlık, evet bu kontrolsüzlük insanı huzursuzluğa sürüklemekte.

Saat çalar, zaman yürür. Günler tutsak gecelere. Ben de sana ey bir ömrüm” diyen Ahmet Muhip Dıranas, zaman akışına mühürlemiştir kalpleri…

Zamanı israf edenler, kendine saygı duymayanlardır. Dünyanın içindeki lekeler insanı oyalar. Ve zaman anıtı olsun ister insan bu savurganlığın içinde. Bu da batıya köle oluşun resmidir. Kendi kültürünü yok ederek, başkasının yaşam merdivenine gözü dikmek, sahipsizliktir. İnsan kendini niye sahipsiz hissetmek için çırpınır ki. Bugünün ayarsızlığı dünden uzak kalışın yüzündendir.

 “Çölde yolunu şaşıranlar gibi biz şimdi zaman içinde kaybolmuş kimseleriz.” demiş ya Ahmet Haşim çok haklı…

Zamanın kıymetini Müslüman, haline ve davranışına yansıtarak yaşamalı…

Bugünün penceresine şöyle sesleniyor Tanpınar: “Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında /Yekpare geniş bir anın parçalanmaz akışında.”

Kalbinize emanetsiniz…