Dil, kadîm meselelerimizden biri. Orhun Yazıtlarından günümüze, yazılı ve sözlü kültürün en tartışmalı alanı. Ve bu ‘mesele’ hâlâ güncelliğini koruyor.

Dil, iletişimin temeli. Dilin temel varlık sebebi ise iletişim. Hissettiğimiz ve düşündüğümüz bütün her şeyi dil aracılığıyla ifade edebiliyoruz. Bununla birlikte dil, varlıkları tanıma, düşünme, inanma, hayal kurma, düş görme, hissetme yetenek ve özelliklerimizi de besler ve bunları yansıtmamızı sağlar.

Dil aynı zamanda bir ayna: Kültürün koruyucusu ve taşıyıcısı.

Esenler Belediyesi ile gazetemizin ilçe genelindeki 11 okulda ortaklaşa düzenlediği Gazete Atölyesi çalışmaları sırasında ilginç bir gözlemimiz oldu: Gençlerin, kendilerini ifade ettikleri dille aralarındaki makasın tamiri güç bir şekilde açılmış olması…

Yeni medya olarak adlandırılan dijital ve sosyal iletişim dili en az Harf İnkılabı kadar yıkıcı bir etkiye sahip.

Dil, geçmişle gelecek arasındaki en sağlam köprü. Hal böyle olunca zincirin bugünkü halkası kopmak üzere…

Vefatının 100. yılında andığımız millî hikâyemizin öncü ismi Ömer Seyfettin’in tespitiyle, “Vatanını kaybeden bir millet eğer lisanına ve edebiyatına hâkim kalırsa mahvolmaz, yaşar ve yine bir gün gelir siyasî istiklâlini kazanır, düşmanlarından intikamını alır. Fakat bir millet lisanını bozar, kaybederse, hatta siyasî hâkimiyeti bâkî kalsa bile tarihten silinir.”

Bu bir bilinçtir…

Edebiyat ortamının, bu konuyla ilgili politika üreten kurumların, okulların…

Dil konusuna her şeyden fazla dikkatle eğilmesi gerekiyor.

Şunu unutmamalı: Bir milleti sadece güçlü kaleler, fabrikalar, güvenli sınırlar ayakta tutamaz. Eğer o millet diline ve bu dilin ürettiği değerlere sahip çıkamazsa ne milliyeti kalır ne de geleceği…

Edebiyat tarihçisi Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın 1980’lerde dile getirdiği ‘dil davası’ mücadelesinde bir arpa boyu kadar bile yol alamadık: “Türkiye’nin en mühim kültür davası, hiç şüphesiz, dil davasıdır. O, bütün davaların başında gelir. Onu halletmedikçe, kültürle alâkalı diğer meseleleri halletmeye imkân yoktur.”

Gençler, yaklaşık 30 kelimeyle konuşuyor. Günlük konuşma dilinin bu seviyeye kadar düşmüş olması gelecek adına endişe verici. Şayet böyle giderse geleceği ‘lâl nesil’lere emanet etmiş olacağız.

Yahya Kemal, “Bizi ezelden ebede kadar bir millet halinde koruyan, birbirimize bağlayan bu Türkçedir, bu bağ, öyle metin bir bağdır ki vatanın hudutları koptuğu zaman bile kopmaz, hudutlar aşırı yine bizi birbirimize bağlı tutar; Türkçenin çekilmediği yerler vatandır, ancak çekildiği yerler vatanlıktan çıkar, vatanın kendi gövde ve ruhu Türkçedir” der.

Çünkü tehlikenin farkındadır.

Sözlü (konuşma), yazılı (yazı), manzum, mensur, günlük, edebî ve bilim dilinin korunması ve geliştirilmesi siyasetin de görevidir. Bu işleri birtakım resmi kurumlara, üniversitelere devrederek hiç kimse sorumluluktan kurtulamaz.

Güzel bir Türkçe ile hazırlanmış kitaplara, kaliteli bir dille yazılmış edebî metinlere, sağlam bir Türkçe ile kaleme alınmış senaryolara her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. İnternet üzerinden boca edilen ‘yeni dil’ bir dinamit gibi, pimi çekilmiş el bombası gibi…

Belki küçük bir katkı olabilir: Okullarımızdaki müzik derslerine dilin korunması işlevi yüklenebilir. Edebiyat veya Türkçe derslerinde de masallara…

Çünkü türkülerimiz ve masallarımız yazılı ve şifahî kültürümüzün en kıymetli hazineleri; sözlü ve müzikal arşivimizin de…

Pertev Naili Boratav’ın da dediği gibi…

“Türkü modern iletişim araçlarının yokluğunda bir iletişim aracı olmuştur. Tıpkı mektup gibi, telgraf gibi, elektronik posta gibi…”

Nasipse gelecek yazımızda devam edelim.