Yedi sene önce birileri karanlık köşelerinde ‘darbe’ planlarken, şairler loş ışıkların gölgesinde ‘aşk’ üzerine şiirler yazıyordu.

Rutubetli duvarların ardında ses kayıtları montajlanıyor, tanklar paletlerini sokaklara çeviriyorken, şairler pencereden gökyüzüne bakarak ve en güzel kelimeleri seçerek ‘dolunay’ hakkında mısralar diziyordu…

Dünyayı şairler yönetseydi, ‘şiir gibi’ olurdu yaşamak…

*

Ölümü kimse sevmezdi, şairler yazmasaydı.

“Ölüm olmasa, dünya çok ölümcül bir yer olurdu” gerçeğini onlar anlattı. Ölüm olmasa bir ders, ölüm olmasa karanlıkta ışıldayan elmas olmayacağını onlar…

Şairler olmasaydı, yıldızlar yine böyle “güzel” olur muydu?

Ünlü şairimizin dediği gibi, “Görünmez bir mezarlıktır zaman / Tenhalarında şiirler söyleyerek şairlerin dolaştığı…”

Ruh çözümlemeleri, beddualar, ah etmeler, itiraflar ve ızdırap çığlıkları ile bütün büyük şairler acılarında boğulur bir süre sonra…

…ve onlar çekilir aradan zamanla; kendi boşluklarına gömülürler. Acısı tüm insanlığa kalır satır satır, mısra mısra… Şairler, diğer insanlar gibi ölmezler. Aramızda et ve kemiğe bürünüp dolaşmak için fırsatları yoktur elbette ama şiirleri dolanır dudaklarımızda…

Hüzünden öte dil bilmeyen şairler, siz büyüttünüz içimizdeki yarayı… Gözyaşlarınıza virgüller yetişemedi de siz kelimelerinize kıyamadınız, bizim gönüllerimiz yoruldu her daim.

*

Sevgi üzerine o kadar çok şey yazdılar ki; sanki gerçek aşk, acıyla ve ‘sessizce’ yaşanırdı. Yoksa şairler “illüzyonist” miydi; gerçek sevgilerin uzağında…

Belki de yazanlara değil de yazdıranlara bakmalıydı.

Şairler, sevgilerine asla ihanet etmezdiler!

Yağmur yağarken şairler ‘ıslak harfler’ ile yazıyordular; öteki insanlar ıslanıyorken…

*

Elbette yalnız şairler değil, acı çeken… Tutkularının, düşüncelerinin ve sabırlarının sınırlarını durmadan genişleterek, ülkeleri için ve milletin geleceği için yaşayanlar da “acı yalnızlık” içindeydi.

15 Temmuz için o çok meşhur olmuş Demokrasi Marşı’nı yazanın sırf amcam olması değil, aynı zamanda çok iyi bir şair olmasından biliyorum.

*

Birileri senelerce karanlık köşelerinde ihanet planlarken, şairler loş ışıkların gölgesinde yıkılmaz ‘kelime duvarları’ inşa ettiler.

Bir sevgilinin kalbini titreten nahif satırlar, gün gelir, ‘gülle gibi’ vura vura meydanları inletir.

Tankları sokaklardan yüz geri eden kahramanlardan iki yüz ellisi ile birlikte adeta bulutların üstüne çıkan şair, “Demokrasi destanında şâhitler biziz /  Bir ölünce bin dirilen şehitler biziz” sözleriyle milletin kahramanlığını yazdı.

“Serden geçtik vatan, millet, Allah aşkına / Bütün dünya bunu görüp döndü şaşkına” diyerek hesapsız, beklentisiz, yürekten satırlarıyla milyonları bir cümlede yan yana topladı.

Evet evet, daha iyi bir dünya; ancak kalem erbabının elinde…