Hz. Mevlana şöyle der: İnsanın aradığı şeye bakılarak ona değer biçilir.

Neyi arıyorsan osundur sen. Zulmü arıyorsan zalim, aşkı arıyorsan âşıksındır sen.

İzah derki nihayetinde varış; İnsanın aradıklarını bulacağı sonucudur. Ne ararsan onu ulaşır onu bulursun. Bundan dolayı insan aradıklarında saklıdır. Kendini bilmek isteyen bu âlem de neyin arayışında olduğuna baksın. Hamuru sevgi ile yoğrulan insanın içine sınırsız bir sevgi yerleştirilmiştir. En çokta bunu araması gerekir insanın. Ne zaman insan buna erişirse, hem gönlünü hem de bu âlem de var oluşunun sebeplerine kavuşmuş olacaktır.

“Neyi arıyorsan osun sen”….

Aramanın yanında diğer en mühim meselelerden birisi kaybettiklerimizdir. Elde var olanları kaybetmemek ve canlı tutabilmek gereklilik arz eder. Bu devirde insanoğlunun en büyük yanılgılarından biriside; kaybettiklerinin farkında olamayışıdır. Elinde tuttuklarının ondan neleri götürdüğünün farkında olamayışı da olarak bunu izah edebiliriz. İnsan sorduğu sorularla, yaşadığı sorunlarla ve bunların karşısında verdiği cevaplar kadardır. Bu fikirden hareketle insan aslında “neyi kaybettiğine” vereceği cevaptır / cevap kadardır. Bundan dolayı insanın öncelikle “neyi kaybettiğini” bilmesi ve hatırlaması gereklidir.

Konu kaybettiklerimizi bilmek ise, ben kenarı çekilip İsmet Özel’e bırakıyorum sözü. Yıllar öncesinden “Neyi Kaybettiğini Hatırla” kitabında yer alan bu değerli hikâyeyi paylaşarak hepimize nasiplenmeyi murat ediyorum.

“Hikâyemizde devesini kaybeden bir adam var. Bu adam devesini ararken yüksek düzeyde anlayış yeteneğine sahip üç dervişe rastlıyor, “Devemi kaybettim” demiş. Dervişlerin ilki, “Bir gözü kör müydü devenin?” diye sormuş. Adam sevinçle “Evet!” demiş. İkinci dervişin “Ön dişlerinden biri eksik miydi?” sorusuna da heyecanlanarak “Evet, evet” demiş. Dervişlerden üçüncüsü, “Bir ayağı topal mıydı?” diye sormuş. Yanıt, yine “evet” olmuş. “O halde” demiş dervişler, “Sen, deveni bizim geçtiğimiz güzergâh üzerinde ararsan iyi edersin, onu bu yolda bulma ümidi vardır.”

Adam, alelacele dervişlerin geldiği istikamete koşturmuş. Ama bulamamış devesini ve ne yapması gerektiğini öğrenmek isteğiyle dervişlerin peşi sıra gitmiş. Yine sorular karşısında kalmış adam: “Devenin bir yanında bal, öte yanında mısır mı yüklüydü?” demiş birincisi; adam “evet” demiş. “Hamile bir kadın mı biniyor senin devene!” demiş ikincisi, yine “evet” demiş adam. “Biz senin devenin nerede olduğunu bilmiyoruz” demiş üçüncü derviş. Deveci, bu üç kişinin deveyi çaldığına kanaat getirmiş ve onları kadı karşısına çıkarıp başından geçenleri anlatarak üç dervişi hırsızlıkla suçlamış.

Kadı, üç ermişi deveyi gasp etme suçundan hapse atmış.

***

Adam devesini arazide başıboş dolaşırken bulmuş ve dervişlerin salıverilmelerini temin maksadıyla mahkemeye başvurmuş. Daha önce dervişlerin kendi durumlarını izah etmeleri için bir fırsat tanımayı hiç aklına getirmemiş olan kadı, onlardan nasıl olup da deveyi hiç görmedikleri halde deve hakkında bu kadar çok şey biliyor olmalarını açıklamalarını istemiş. Dervişler, yolda devenin ayak izlerini gördüklerini, izlerden birinin silik oluşunun devenin bir bacağının topal oluşuna delalet ettiğini; yolun yalnızca bir yakasından ot yemiş olmasının tek gözünün körlüğüne delil olabileceğini; ısırdığı yaprakları yırttığına göre ön dişlerinden birinin eksik olduğunun anlaşıldığını söylemişler.

“Arılar ve karıncalar yolun iki kenarında bir şeylere üşüşmüşlerdi. Bunların bal ve mısır olduğunu gördük. Bir konaklama yerinde çalılara takılmış uzun insan saçı gördük, devenin üstündeki kadındı. Yerde el ayası izi vardı, ancak doğumu yakın hamile bir kadın elini yere dayayıp otururdu.”

“Bütün bunları hırsızlıkla suçlandığınız zaman kendinizi temize çıkarmak üzere neden söylemediniz!”

“Çünkü devecinin devesini aramaktan vazgeçmeyeceğini ve onu çok çabuk bulabileceğini göz önüne aldık. Keşfettiği gerçeği ahlaki bir olgunlukla perçinleyecekti. Bizim salıverilmemiz için harekete geçerek cömertliğin, sorumluluk hissine sahip olmanın zevkini tadacaktı. Hadisenin göründüğünden farklı cereyan ettiğini gören kadı ise gözünde mantık yollarına güvenerek kestirmeden hükme varmanın değerinin düştüğünü görecek ve bir arayışa koyulmanın kıymetinin önemini kavrayacaktıKendini de yargılayacak ve birini peşinen suçlamadan veya bir iddiaya sahip çıkmadan önce kendi ölçülerini tartmanın kaçınılmazlığını kabul edecekti.”

“Bizim geçirdiğimiz deneyler şunu gösterdi ki, insan hakikati ararken bir gücü, bir yargılama gücünü kendinde hıfzettiği zannına kapılmamalı. Herkes kaybettiğini kendi arasın.

Bu arayışta diğerleri sadece arayanın neyi kaybettiğini hatırlatabilirler. Bunu nimet bilmeli. Senin noksanını tasvir edenler, senden bir şey gasp etmiş olmaz.

Neyi kaybettiysen onu sen kendin ara.”