Düşürülen Rus uçağı haberi dünyada ses getirdi. “İşin sonu nereye varacak” soruları ve “Türkler tekrar tarih sahnesine mi çıkıyor” fısıldaşmaları arasında, içerde ve dışarda kim nereye aidiyet duyuyorsa ona göre tepki verişini izledik düşen uçakla birlikte.

Olması gereken yapılmıştır. Sadece sınır ihlali yapan uçağın düşürülmesi değildi dün yaşanan, Türkmen Dağı’nda bir gecede dengelerin değişmesi ve rejim güçlerinin bölgeden uzaklaştırılmasından anladığımız kadarıyla, ülke olarak fiilen operasyona dahil olduğumuzu da söyleyebiliriz. Ve bu şekilde müdahil olduğumuzda bir gecede dengeleri değiştirebilecek güce sahip olduğumuzu da…

Uluslararası politikada herkesin kabul ettiği elle tutulur belirleyici bir hukuk yoktur. Aslına bakarsanız hukuk yoktur. Tabir caizse kimin gücü var ve borusu ötüyorsa, kim masaya yumruğunu daha sert vuruyorsa onun dediği olur. Fiili durum sonrasında ise bir şekilde “hukuk kılıfı” giydirilir meseleye.

İsrail’e bakın mesela. Yıllardır aleyhine alınan birçok karar olmasına rağmen hiçbir yaptırımla karşılaşmaz ve bildiğini okumaya devam eder. Aynı şekilde Amerika veya diğer Batı devletleri yıllardır bu şekilde yürütmüyor mu politikalarını bizim coğrafyamızda?

Viyana’da yapılan toplantıda Amerika ve Rusya, bölgede oluşturulmak istenen “koridor devlet” meselesinden Suriye geçiş hükümetine kadar belirli meselelerde birbirlerinin ayağına basmadan yürüme noktasında anlaşmış görünüyorlardı. Türkiye’nin, Türkmen Dağı’nda yapılmak istenen katliama müdahalesi, dengeleri bozacak gibi. Şimdi, güç dengesi içinde oluşturulan başka bir bloğun yedeğinde kalmadan politik hamleyi neticelendirme yoluna gidilmeli.

Türkiye’nin dış politikası değişiyor. Uzun zamandır birçok farklı bölgede sömürgeci emperyalist devletlerle soğuk savaş sürdürülüyordu zaten. Son yaşanan hadise, sınırların ihlali ve Türkmenleri katletme girişimine açıkça müdahale etmesi, kendi politikası için riskleri göze alıp adım atacağını gösterdiği için çok önemli bizce.

Dikkat etmemiz gereken bir şey de, Rus işgal ve saldırılarına karşı tavır geliştirirken, aynı şekilde NATO gücünün de bölgeye müdahalesine rıza gösterememek olmalı. Bölgede Suriye direnişi dışındaki neredeyse bütün güçler, kendi menfaat ve politikalarını korumak için işe dahil olmakta. Bu mesele sadece direnişin zaferiyle çözülür. Bunun gerçekleşmesi için elimizden geleni yapmaktan başka çaremiz yok açıkçası.

Alman General Clausewitz, “Savaş, politikanın başka araçlarla devamıdır” der meşhur eserinde. Yaşanan fiili durum, genel olarak sürdürülen politik bir sürecin sonucu olarak gerçekleşir. Ayaklarını bastığın zeminden sırtını yasladığın kaideye kadar her şeyin ilmek ilmek sağlam bir şekilde örülmüş olması gereken “Politikan nedir?” sorusu, büyük devlet olmanın gereğidir. Son dönemde yaşananlar, ülke olarak bizi bir noktaya doğru itekliyor. Tarihi anlamda yüklenmemiz gereken bir misyon var ve bu misyon geleceğimizin nasıl olacağını belirleyecek. Sırtımızda taşıdığımız yüz yıllık kamburdan kurtulmamız ve tarihi misyonumuzu üstlenip yürümemiz gerek artık. Rabbim, vatanı, milleti, ümmeti muhafaza etsin.