Paranın iktidarı, toplum hiyerarşisi, modernliğin tasnifi, insanlık boyutuna yeni cepheler açarken insanın kültürle olan ilişkisini de sorgulatır. Bilinçsiz tüketime hizmet eden zihin, kendi konforu için entrikacıların kuklası olur. Ayakta kalma, güç elde etme uğruna güzel olan her şeyi harcamaktan çekinmeyen sistemi beslemek, aşağılanmayı kabul etmektir. Özüne yüz çeviren insanın savruluşu, manevi iflastır. “Maddi hayata tapanlar, deniz suyu içenlere benzerler, içtikçe susuzlukları artar.” diyen İbn-i Arabi maddeye sıkışanların halini özetlemiştir. İnceliği, zarafeti kaybettirir madde bekçiliği. Kaba, asi bir nesil! Özünü yitiren, taklitçi, Batı uşaklığını savunan özgüvensiz kitle. Yani edep takısından mahrum. İnsanlığını kaybedenin edebi, onuru olur mu sanıyorsunuz?.. Dilenci, sığıntı bir son kapak olur haysiyetsiz yaşamı seçenlere. ”Edep ya hu!”

Adından övgü ile bahsettiren Osmanlı’da edep işçiliği vardı. Kapıların üstünde iki tokmak olurdu. Biri kalın biri ince. Gelen bayansa kapıyı ince tokmakla vururdu. Evin hanımı kapıyı ev haliyle bile açardı. Erkekse kalın tokmakla kapıyı vururdu. Evin hanımı ya örtünüp açar ya da bir mahremi( kocası vs). açardı. Biz Osmanlı kültürü ile yetişmiş, içindeki merhamete yaslı bir nesiliz. İhtiras, hırs ve tutkular edep, adalet, onur bırakmaz insanda. Ve kendi doğrularını mülk edinenler, kibir ve egoyu yüceltirler. Ne güzel söylemiş Yunus Emre: “Girdim ilim meclisine eyledim kıldım talep. Dediler ilim geride, illa edep, illa edep.” Ne yazık ki doğruları, doğruya yakışır şekilde savunma inceliği kaybedildi. Çoğu tartışma programında eğitimli, toplumda örnek konumunda olan kişiler, konuşma adabına riayet etmiyor. Grup içi konuşma eğitimine muhtaç, eğitimcilerin olması kültürel sahanın zayıfladığına işaret eder. Ses ne kadar yükselirse, söz ne kadar kesilirse o kadar haklı oluyor konuşan. Karşıdaki kişinin açığını yüzüne haykıran kahraman ilan ediliyor. Çirkin argümanlar sunan alkışlanıyor. Edebin inceliğinden mahrum kalış, küstahlaştırır insanı. Şov sempatizanlığı popülerlik hanesini genişletirken, saygı ve edep duygusu körelir.

Dijital çağın medeniyeti, kültürel dokuyu sıfırlayarak yeni bir değerler haritası çiziyor. Kaba, bencil, sorumsuz kişiler, toplumda takdir görüyor. Şahsi menfaatlere köle olanlar, yanlışın üzerini örtüyor utanmadan. Yalan konuşmanın normalleşmesi vebanın yayılışına benzer. Evet görüntü İslami çizgi, yaşantı Batı kültürü. Bir uçta güzel ahlak konuşuluyor, yazılıyor diğer uçta sanal ortamda mahremiyet ifşa ediliyor. Sürekli an paylaşılmakta. Gösterişi, hava atmayı besleyen kareler çoğalmakta. Dijital çağın edebi, edepsizlik.

Sanalda dostluk, sevgi, aşk arayışına girenler hayalperesttir. İnsanı güzelleştiren hayayı muhafaza etmek için, zaaflar kontrol altına alınmalı. Kelimeler ile kurulan bağ sağlıklı değildir. Sevgiye ve ilgiye aç olanlar, sosyal medya tuzağına düşerler. İnsanı asil kılan edep duygusu yok olduğunda, ruh artık çıplaktır. Özel hayatını sanal ortamda servisleyen, erdemli duruşu yok eden, menfaat için hile ve entrika çarkını döndüren huzurlu olamaz. Bir yerde iç boğuşma başlar yani vicdan aynaya yansır. İnsan tutunuşa muhtaçtır. Tutunma isteği ahlaka teşvik eder.

Bugünün penceresine, Mustafa Kutlu şu cümlelerle sesleniyor:

“Özetle insan eşref-i mahlûkattır ama haddini aşıp yoldan çıkınca zalim, katil, utanmaz, nankör, inkârcı, kibirli, alçak bir varlık olur.”