Samsun Çarşamba’da inşaatı devam ederken Çorum Mecitözü Biyokütle Enerji Santrali’ne heyetler halinde ziyaretler yapılıyor.

Bakıyorlar; zararlı mı faydalı mı?

Gidip görenlerin bir kısmı doğruyu söylemeye cesaret edemiyor;

“Ben muhtarım. Köyüme dönüp; ‘Gittim, gördüm. Hiçbir zararı yok. Üstelik köye, köylüye de faydası var’ nasıl diyeyim. O zaman bana bir daha oy vermezler”

Durum buyken, bu santralin Çarşamba Ovasına kurulmasına karşı çıkanların meydana getirdiği gürültüyü nasıl değerlendirmeliyiz?

En önemli tezleri; ‘ovaya santral olmaz!’

Halen faaliyetine devam eden biyokütle enerji santrallerinden birisi Adana Çukurova’da pamuk atıklarını değerlendirmek için pamuktan yağ üreten bir firma tarafından kurulmuş.

2015 yılından bugüne pamuk tarlalarının ortasında elektrik enerjisi üretiyor.

Yer seçimleri biyokütle atığının farklılık ve fazlalık gösterdiği bölgelere göre belirleniyor ve tercih ediliyor.

Odun, ayçiçeği ve soya gibi yağlı tohum bitkileri, buğday samanı, fındık kabuğu, tarım atıkları, çay atıkları, zeytin çekirdeği ve posası, atık kâğıtlar, meyve sebze kabuğu gibi ev atıkları, otlar; sap ve kök gibi diğer bitki atıkları, yosunlar, denizdeki algler, hayvan dışkıları, gübre ve sanayi atıkları, atık su arıtma tesisi çamurları biyokütle için yakıt kaynağı…

Karadeniz’de fındık, çay atıkları…

Adana’da pamuk…

Çorum Mecitözü’nde ayçiçeği…

Bir başka tezleri, “Santrali kuranlar ve izin verenler Trabzonlu. İyi bir şey olsaydı Trabzon’a kurarlardı.

Bir enerji yatırımını mikro milliyetçilik üzerinden karalamak hiç şık kaçmasa da, bu ve benzer algı simsarlığı ile az zamanda büyük mesafeler kat edilebiliyor.

Oysaki, Trabzon, Arsin’de de Biyokütle Enerji Santrali var.

Biyokütle enerji santraline yapılacak itirazın çevre kirliliği üzerinden yürütülmesi gerekmez mi?

Bu santrallerin başta petrol olmak üzere fosil yakıtlarına bağımlılığı azaltarak küresel ısınma ve çevre kirliliğiyle mücadeleye diğer santrallerden daha fazla imkân sağladığı için bütün dünyada hızla yayıldığını bilen, bilse de hatırlayan hatırlasa da hatırlatan yok.

Enerji santralleri Çevre Bakanlığı tarafından belirtilen Kükürt dioksit oranı 450’ye ulaşınca kapatılması gerekiyor.

Biyokütle enerji santralleri kuruluş aşamasındaki teknik özelliklerine bağlı olarak bu orana yükseldiği zaman kendisini otomatik olarak kapatacak şekilde programlanıyor.

Santrallerin ölçülebilmiş en yüksek kükürt dioksit oranı belirtilen tehlike sınırının 8’de birine bile ulaşmış değildir.

Kurulduğu yerlerde, enerji bitkisi yetiştiriciliği ve hazır sıcak suyun kullanılmasıyla ekonomik hale gelen seracılığı teşvik ettiği için de kabul görüyor.

Sonuç olarak; bütün santrallere karşı çıkmak için sebepler vardır, bulunabilir.

Ama biyokütle enerji santrallerine karşı çıkmak için üretilen sebepler gerçeklere değil hayal gücüne dayanıyor;

‘Ya kontrolleri yapılmazsa, ya verilen sözler tutulmazsa, ya zararlı atıklar yakılacaksa’ gibi…

‘O kadar biyolojik atığı nerede bulacaklar’ diyenler de var.

‘Bulamazsa tam kapasite çalışmaz’ dersek inandırıcı olur mu?

Sanmam…