Dünyada gıda teknolojileri alanında enteresan gelişmeler oluyor. Ben ise her seferinde bu gelişmeleri ne kadar uzaktan izlediğimizi, gerek mevzuat gerekse toplum olarak çok hazırlıksız olduğumuzu fark ediyorum.

Genel olarak hayvansal gıda tüketiminin, dolayısıyla hayvancılığın doğaya ciddi bir zararı olduğunu savunan gruplar söz konusu. Burada üzerinde durulan sadece hayvanların, et, süt, yumurta ve deri için yetiştirilmeleri veya öldürülmeleri değil. Aynı zamanda yüksek sera gazı salınımına, su tüketimine, çevre kirliliğine, ilaç kullanımına ayrıca insanlarda yüksek kolesterol ve benzeri sağlık problemlerine neden olması ile birlikte yeryüzündeki karasal alanların % 45’inden fazlasının hayvancılık veya yem bitkisi için kullanılıyor olmasıdır.

Bu gerekçeler nedeniyle dünyada her geçen gün laboratuvarlarda geliştirilen et ve süt ürünleri gibi yapay gıdaların üretimine yönelik çalışmalar artıyor.

Geçtiğimiz hafta Impossible Foods (İmkânsız Gıdalar) adlı firma, önemli bir tüketici teknoloji fuarı CES 2020’de tamamen bitkilerden üretilmiş domuz eti tadındaki yeni ürününü tanıttı. İmkânsız Domuz Eti adı verilen ürünün, glüten, hormon, antibiyotik ve kolesterol içermediği, bunun yanı sıra biyo-yararlanılırlığı etteki gibi yüksek olan demir ve protein içerdiği beyan edildi.

Çevresel ayak izi geleneksel et üretimine kıyasla daha az olan domuz etini taklit eden bu bitkisel ürünün, Müslümanların Helal, Yahudilerin ise Koşer sertifikasına da uygun olacak şekilde tasarlandığı belirtildi.

Firmanın CES 2019’da tanıttığı Helal ve Koşer sertifikalı İmkânsız Burger adlı ürünü, Asya ve Amerika’da 17.000’den fazla restoranda hali hazırda satılıyor. Hatta firmanın İmkânsız Sosis adını verdiği ürünün, Ocak ayı sonunda Amerika’daki 137 Burger King restoranında satışa sunulacağı belirtiliyor.

Bilindiği gibi İslamiyet ve Yahudilikte domuz eti ve ürünlerinin yenilmesi haramdır. Peki tamamen bitkilerden üretilen ancak domuz eti tadında olan “İmkansız Domuz Eti” adlı ürün gerçekten de iddia edildiği gibi Helal veya Koşer sertifikalı bir tesiste üretilirse Helal ve Koşer sertifikası alabilir mi? Daha da önemlisi, “helal” olup olmadığına kimler nasıl karar verecek?

Bir diğer soru, bugün her şeyin doğalı makbul kabul edilirken, tamamen sanayi ürünü olan işlenmiş bu yapay ürünler tüketicilerin güvenini kazanabilecek mi? Ya da bu ürünlerin yakın bir gelecekte gıda piyasasına gireceği düşünüldüğünde, gerek toplumsal gerekse yasal düzenlemeler açısından yeterli hazırlığımız var mı?

Konuya ilişkin mevzuat ve uygulama zemininin oluşturulması şart gözüküyor. Bunun için üniversitelerin, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve helal akreditasyon/sertifikasyon kurum ve kuruluşlarının birlikte çalışmaları büyük önem arz etmektedir.