Türkiye’deki jakobenizmi yıkıp, devleti milletiyle yeniden buluşturan devrimi bir şiir okuyarak başlatmıştı. 40 yıldır İran halkına sefalet ve ölümden başka bir şey getirmeyen molla rejiminin iktidarının bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu, yine bir şiir okuyarak ifşa etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Karabağ Zaferi münasebetiyle Bakü’de yapılan törende ‘Aras’ı ayırdılar/Mil ile doldurdular/Ben senden ayrılmazdım/Zor ile ayırdılar’ şeklindeki tüm kuzey ve güney Azerbaycan halkları arasında bir milli marş gibi bilinen anonim dizeleri okuması İran’daki rejimi deliye döndürdü. Onlar, bu çıkışla Türkiye’nin güney Azerbaycan toprakları üzerinde hak iddia ettiğini, Cumhurbaşkanımızın ‘Büyük Osmanlı’ hülyalarına kapıldığını söylese de gerçekte öfkelerinin sebebi bu değil. Çünkü onlar da biliyor ki, Türkiye’nin ne böyle bir toprak talebi var, ne de böyle bir talebin tarihi gerçekliği.

Azerbaycan’ı ikiye bölerek Aras Nehri’ni mahzun bırakan işgali İran değil, Rusya gerçekleştirmişti. Şayet İran 1828’de Çarlık Rusya’sına mağlup olmasaydı bugün ne Azerbaycan toprakları bölünmüş olurdu, ne de –Revan Hanlığı halen yaşıyor olacağı için– Ermenistan diye bir devlet. Üstelik o gün mağlup olan İran’ın başında bir Türk hanedanı olan Kaçarlar bulunuyordu. Öyle ise bu öfke neden?

İRAN’IN İDDİALARI SAHTE, REJİMİN MAKYAJI DÖKÜLÜYOR

Çünkü Türkiye’nin bölgemizdeki sorunlara ‘etnik ya da mezhebi’ temelde yaklaşmayan, mazluma kimliğini sormadan himaye eden, Filistin ve Karabağ örneğinde olduğu gibi zalim ve işgalci güçlere ise net bir karşı duruş sergileyen dış politikası İran rejiminin tüm makyajını döküyor da ondan.

1979’da İslam devrimi iddiasıyla kurulan molla rejimi, gerçekte tüm İran tarihinin en gördüğü en bağnaz ve en mezhepçi bir Pers milliyetçiliği üzerine inşa edildi. Bu bağnazlığın can yakıcı sonuçlarını bir mezbahaya dönen Irak’ta ve insan cesetlerinden dağların yükseldiği Suriye’de görebiliyoruz.

Tüm bunlara rağmen, iddia edildiğinin aksine molla rejimi Tebriz başta olmak üzere tüm Azerbaycan eyaletinde hala ciddi destek görüyor. Üstelik dini lider Hamaney ve eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad gibi rejimin önde gelen pek çok ismi Azerbaycanlı. Fakat meselelere rejimin tüm propagandasına rağmen mezhep temelli bakmayan milyonlarca İranlı genç var artık. Karabağ Savaşı, İran’daki Azeri gençlerin rejime karşı bakışlarını temellerinden sarstı. Öfkenin sebeplerinden birini bu oluşturuyor.

MEZHEP FİTNESİ ELLERİNDE PATLADI

Rejim, İran Türklerini bu bağnaz yönetim etrafında konsolide etmek için daima ‘mezhep kartını’ kullandı. Oysa ki bu kart, Yemen’den Lübnan’a kadar işe yararken komşusu Azerbaycan’da hiçbir işe yaramadı.

Çünkü 90 yıl Sovyet esareti altında yaşayan Azerbaycan için mezhep değil, milliyet ve topraklarını işgal eden Ermeni tehdidi çok daha belirleyici olmuştu. İran’ın Karabağ işgali boyunca Ermenileri destekleyip, Azerbaycan’ı ‘İsrail yandaşı’ olarak lanse etmesi ise bu topraklardaki rejim ihracı politikalarına darbe vurdu.

Oysa Türkiye, mezhep bağnazlığı yapmadan Azerbaycan’ın yanında samimiyetle durdu. Öyle ki, tüm Azerbaycan tarihinde görülmediği kadar Türkiye ile yakınlık ve adeta kader birlikteliği kuruldu. İran rejimini asıl rahatsız eden şey, Türkiye’nin bu kuşatıcı dış politikasının sadece Azerbaycan’da değil, Lübnan, Yemen ve Libya gibi hem etnik, hem de mezhebi farklılıklara sahip olduğu pek çok bölgede başarılı olması.

Son söz: Baskıcı İran rejimine muhalefet etmek için en az Yavuz Selim kadar Türk olan Şah İsmail’in Çaldıran mağlubiyetini hatırlatmak yerine, mollaların can suyu olan mezhepçilik fitnesini söndürmek daha doğru olacaktır.