Geleceği daha iyi öngörebilmenin yollarını öğrenmemiz gerekiyor. Bugünün krizlerinin birçoğu, geçmişi unutup ders almamamızdan ve bunların ışığında geleceğe yönelik projeksiyon tutmamamızdan kaynaklanmaktadır. Gelecekle ilgili çalışmalar yapan gelecek bilimcilerin isabetli öngörülerde bulunabilmeleri için değişik alanlarda uzmanlaşmış kişilerle birlikte çalışmaları zorunludur.

İnsanlık tarihi boyunca yaşananlarda Sünnetullah (Allah’ın koyduğu kanun, nizam) yasaları gereği hiçbir şey tesadüfi değildir. Kur’an’da hem tabii varlıklar hem tarihte vuku bulmuş hadiseler alanında geçerli olan ilâhî kanunlara vurgu yapılır ve her iki konuda da sistemin belirli bir düzen ve kurallar çerçevesinde işlediği ve düzensizlik bulunamayacağı belirtilir.

“O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi (tabaka) gök yaratmıştır. Rahman (olan Allah) ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin (bulamazsın) . İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görebiliyor musun? (Kâinatta ve tabiatta bir kusur ve noksanlık var mıdır?)” (Mülk-3)

Fertlerin yaşaması ve ölümü için biyolojik kanunlar bulunduğu gibi toplumların yaşaması ve helâki için de sosyal kanunlar vardır. Doğuştan medenî bir varlık olan insan için belirlenmiş sosyal kanunlar (sünnetullah) vardır. Kur’an’da bu kanunlar geçmiş milletlerin başından geçen olaylarla ortaya konmakta, peygamberlerin bu yasaları öğretmek için gönderildiğini, bunlara göre yaşayan toplulukların mutluluğa erdiğini, kanunları çiğneyenlerin ise yok olup gittiğini haber vermektedir.

Kur’an sünnetullahın cebir niteliğinde olmadığını bildirmek için onu bazen insana, bazen Allah’a nispet eden şartlı önermeler şeklinde ifade etmektedir. Meselâ, “Bir millet kendi tutum ve davranışını değiştirmedikçe Allah da onların durumunu değiştirmez” ayetinde (Ra‘d-11) değişimi insan fiillerine, “Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde oranın şımarmış yöneticilerine (iyiye yönlendirici) emirler veririz; onlar ise orada günah işlemeye devam ederler, sonuçta o ülke helâke müstahak olur, biz de oranın altını üstüne getiririz” ( İsrâ-16) Ayette ise Allah’ın dilemesine bağlanmıştır.

Buradan ilham alarak değişimlerin birbiri ardınca ahenkli bir uyum sergilemesi durumunda düzen. Uyumsuz, aykırı hareket edilmesi durumunda da kaos/kargaşa/düzensizlik oluşmaktadır. Şu bir gerçek ki bir alanda yaşanan bir gelişme birçok alanı reaksiyon olarak etkilemekte, harekete geçirmektedir.

Toplumsal değişmenin ortaya çıkmasında, nüfus hareketlerindeki sosyolojik değişim kadar, bilimsel, teknolojik gelişmelerin etkisi de büyüktür. Bilimsel buluşların, teknolojik gelişmelerin yansımaları, sadece teknik alanda değil, ekonomik, sosyal, kültürel vb. alanda da dengeleri değiştirmiştir. Örneğin buhar makinelerinin bulunması ve demirin işlenmesi, kent yaşamını geliştirmenin temel nedeniyken, silahların gelişimi, feodalizmin gerilemesine ve yok olmasına katkıda bulundu.

Ulaşım araçlarının çeşitlenmesi nüfusun bazı bölgelere yoğunlaşarak metropollerin oluşmasına neden oldu. Sanayinin hızla gelişmesi, sermayenin belirli odaklarda toplanarak tekelleşmesine, bu da sendika ve sosyal güvenlik alanındaki gelişmeleri tetikledi. Baskı makineleri, daha çok kitabın basılmasına, daha çok kitabın basılması, insanları okuma-yazma öğrenmeye teşvik etti. Daha çok insanın okuma-yazma öğrenmesi ise, kitap okuru sayısının artmasını ve daha çok kitabın basılmasına vesile oldu. Daha çok kitabın basılması sonucu bilginin yayılması, artan bilgi birikimine, bu birikim de bilimsel araştırmalara, bilimsel araştırmalar da daha ileri teknolojik gelişmelerin önünü açmıştır.