Geçtiğimiz hafta içerisinde en çok kullanılan sözcükler ve kısaltmalar: LGBT, Lut Kavmi, sapıklık, onur ve aile.

Temcit pilavı gibi önümüze konulan bu kelimelerle dünya görüşü ve inancı farklı olan bireyler bir yerlere götürülmek isteniyor. Size anahtar kelimeler veriliyor ve tabi ki sizler de değerlerinizi ve aklınızı yanınıza alıp yargıda bulunuyorsunuz. Baştan söyleyeyim, yargı benim işim değil. Aklınızdaki soruları kendinize sormanıza yardımcı olmak dileğindeyim.

Kapitalizm ve modernizmin verdiği olanaklarla toplumlar tektipleşiyor. İnsanların fıtratı birbirinden ayrılması gerekiyor. Bizlere daha fazla para harcatma peşinde olan sistem birbirimize benzememiz gerektiğini yine bizlere söylüyor.

Şuanda ülkemizde ve dünyada farklı alanlarda birçok lobi faaliyeti yürüyor. İnşaat, futbol, sinema, bankacılık, yayıncılık… Bu alanları çoğaltmak mümkün. Fakat geçtiğimiz haftadan söz edecek olursak yayıncılık alanında ciddi bir lobi faaliyeti vardı sosyal mecralarda.

LGBT bireylerin örgütlenişinden söz eden yayınevleri geçtiğimiz hafta sosyal medya üzerinden destek mesajları attılar.

Yayınevi kimdir? Yayınevi nedir? Kime bağlıdır? Kimin düşünesini ifade eder? Okuyucusunu bağlar mı? Okuyucusunu bağlamazsa kimi bağlar? Birini bağlamak zorunda mıdır?

Yukarıdaki sorular uzar da uzar… Bizler inancımız gereği LGBT hayat tarzının yanlış ve Allah’ın kanunlarına aykırı olduğunu düşünüyor ve endişeleniyoruz. İnsan fıtratını yüzlerce yıl sonrasında belki de mutasyona uğratacak bu hareket tedirgin ediciliğin ötesinde bir korku iklimi de oluşturuyor. Ben yukarıdaki soruların peşinden gidiyorum. Yayınevleri sosyal medyada bilinçsiz bir şekilde oluşan bu lobiciliğe çanak tutuyorlar. Aslında yapmış oldukları oluşan piyasadan nemalanmak. Paylaşılan cümlelere ve kitaplara baktığınızda zannedersiniz ‘biz’ azınlığız!

Araştırmalara göre ülkemizde LGBT’ye destek oranı yüzde 3 civarında. Yayınevlerinin paylaşımları ise bunun tersini gösteriyor. Var olan örgütlü tavrın karşısındaki tavır İsmail Kılıçarslan ağabeyin Yeni Şafak Gazetesi’ndeki köşesinde de belirttiği gibi bu örgütlü az(g)ınlığın karşısında “fıtrat savunması hattı” kurmaktır. Öyle bir savunma hattı olmalıdır ki her yerden duyulmalıdır.

Nasıl olsa muhafazakar okur ses etmiyor, LGBT’ye de satış yapalım kolaycılığı tam bir kültürel paçozluk hali.

Okuyucunun dünyasına hitap ettiğini düşünen yayınevleri köpürtülen bir kapitalist dünya ideolojisine hizmet ediyor. Peki, bundan sonra ne olacak? Kapı yayınlarından çıkan kitaplara uzak mı duracağız? Cemil Meriç’in kitaplarına başka yayınevi mi arayacağız?

Aslında tam olarak burada başlıyoruz. Yeni ve sahici bir dil!

Belki şehre bir film gelir

Kültür ve Turizm Bakanlığınca hayata geçirilen “Gezgin Kültür Festivali” projesi kapsamında Anadolu’yu dolaşacak olan “Gezen Sinema”, “Kamyon Tiyatrosu”, “Çanakkale Savaşları Mobil Müzesi” ve “Gezici Kütüphane”den oluşan kültür, sanat ve tarih tırları Ankara’dan yola çıkmış. Ne güzel bir yolculuk. Kültürün ve sanatın Anadolu’nun her yerini dolaşması, küçük bir çocuğun hayatına dokunulması, çok heyecan verici geliyor. Özel tiyatrolarımız ve film şirketlerimiz de belediyelerle ortak bir turne organizasyonu yapsa keşke. Nejat Uygur, Erol Günaydın gibi ustaların geçmişte yaptıkları büyük turne tiyatrolarını Kovid 19 pandemisi önlemleriyle yapılsa… Köyüne, ilçesine ya da şehrine tiyatro ya da sinema gelen o çocuklara içimizden Sezen Aksu’nun şu şarkı sözlerini söylesek. Ne iyi olur. Olur mu olur.

“Belki şehre bir film gelir

Bir güzel orman olur yazılarda

İklim değişir, Akdeniz olur

Gülümse”