‘Olmuşla ölmüşe çare yoktur. Vaki olanda ise hayır vardır.’ Olanın da başımızın gözümüzün üstünde yeri vardır. Bizler iman etmişiz bir kere! Kaderimizde ne varsa başımıza o gelecek, alnımıza ne yazıldıysa onu yaşayacağız. Muhyiddin İbn-i Arabî’nin buyurduğu gibi bizim için: “Olmuş olan, olacak olanlar arasında en hayırlı olandır.”

Kıymetli dostlar; geçmişe takılmanın ve geçmişi kurcalamanın kimseye faydası yoktur. Çünkü geçmişe takılıp kalmak, gideceğimiz yönü görmemiz açısından önümüzdeki en büyük bir engeldir. Olan olmuş, dün de iyisiyle-kötüsüyle yaşanmış ve bitmiştir. Unutmayasınız! ‘İnsanın en büyük düşmanı insanın kendisidir!’ Çünkü insan nefsi, dünyayı çok sever ve dünya nimetlerine bağlanır. Sadece dünya nimetlerini murat eden nefis ise hep hata yapar. Elbette hepimiz şu hayatta bir şeyleri başarmış olmak, kendimizi güzel yerlerde görmek isteriz. Lakin tahammülü zor ve nefsimize ağır gelen birçok şeylere katlanır, sabrederiz. İşte bu yüzden geçmişi sadece bir deneyim, bir tecrübe olarak görmek arzu edilen başarıya ulaşmada fevkinde bir öneme sahiptir. Eğer sürekli olarak geçmişe takılı kalırsak asla mesafe kat edemeyiz. Sadece depresyon bizim için en iyi ihtimaller arasına girer o kadar! Karşılaştığımız durum her ne olursa olsun tevekkül etmeli, kabullenebilmeli ve olayı akışına bırakarak yaşananlardan ders çıkarmalıyız. Bırakalım ne varsa geçmişte kalan, orada kalmaya devam etsinler. Bilesiniz ki beyhude bir çaba ve keşkelerle dünün karanlığı içerisinde yaşamaya devam edenler; anı yaşayamaz, güzellikleri ıskalar, yarının mutlu parlaklılığını göremezler.

Gelin o vakit hep birlikte ‘’Dün dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait şimdi yeni şeyler söylemek lazım’’diyen Hz. Mevlana’ya kulak verelim ve  kendimizi geçmişe hapsetmeyelim. Geçmişin puslu anıları ile bugünlerimizi karartmayalım. Çünkü hayat, asla dünden ibaret değildir ve asıl olan yaşadığımız şu andır. Takıntılı ruh hali ile geçmişe takılı kalmak şu andan uzaklaşmaktır. Sır tutmayan tüm aynalara inat, geçmişte yaşadıklarımıza ‘kocaman bir geçmiş olsun’ deyip önümüze bakalım. ‘Devamlı dikiz aynasına bakarak gitmek, sığ sularda yüzmek gibidir’ yol alamayız. Biriktirdiğimiz keşkelerle mazide yaşamak bize bir şey katmaz, bilakis yarından habersiz bir yalnızlığa mahkûm eder. Hem her yaptığımız işte başarılı olacağız diye bir kural yoktur. Ama yaptığımız hataların sonucundan çıkaracağımız dersler mutlaka olacaktır. Çünkü geçmiş, ders almak içindir. Takılıp kalmak için değildir. O dersler bizim tecrübelerimiz olacak ve aynı hataları tekrar etmeyeceğiz. Günlük olayların hay huyu ile çözümsüzlüğü çözüm olarak görmek bize yakışmaz. Olanları düşünüp tartmalı, ezberleri bozmalı, öyle ya da böyle ‘yaşandı ve bitti’ demesini bilmeliyiz. Hayatta hiçbir şey zihinlerinize sınır koymasın ve yüreğinizdeki doğacak olan güneşe engel olmasın. Unutmayın! Yağmurdan sonra doğan güneş, parıltısı en güzel güneştir…

Son tahlilde demem o ki kıymetli dostlar; geçmişe takılmayalım ve geleceğe yelken açalım. Ümit, insanların en önemli sermayelerinden biridir. Ümit ne kadar önemli ve güzel bir duygu ise¸ ümitsizlik de o kadar kötü ve olumsuz bir duygudur. Allah’ın rahmetinden ümit kesmek bize yakışmaz! Çünkü Allah’ın rahmetinden ümit var olmak, bizim imanımızın gereğidir. Allah (cc) her şeyi sebepler ile yaratmıştır. Elbette başarmak için çalışmak gerekir. Lakin sadece çalışmak bilesiniz ki yetmez! Sabır ve tevekkül de lazımdır. Çalışmadan işleri Allah’a havale etmemiz doğru olmadığı gibi başarıyı da Allah’ın yardımı olmaksızın sadece kendimize bağlamamız da doğru olmaz. Unutmayın! ‘Hiçbir geçmiş kaybolanı geri getirmez, öleni diriltmez ve kaderi değiştirmez!’ Ne diyordu üstat Necip Fazıl: “Ben geçmişimi dürdüm, büktüm, çöpe attım. Çöpü karıştırmak köpeklerin işidir…”

Selametle…