Lafı hiç eveleyip gevelemeden bir soru sorup, cevabını da verip satırlarıma öylece devam etmek istiyorum…

Bugün Türkiye’yi Akdeniz üzerinden sarmala almak isteyenlere karşı, Türkiye ne yapmalı ve bu işin içinden nasıl çıkmalı?

Batı’ya bir Batılının sesiyle seslenmek, kendi kodları açısından daha önemli olabilir; ona, onun dilinden konuşmak gerekliliği sebebiyle…

Eskiden Roma’da bazı gladyatörler, özgürlüklerine kavuşturulmak için arenaya çıkarılırlarmış…

Seneca onların; “Bu işin içinden nasıl çıkacağım?” sorusunu, onlar adına şöyle yanıtlıyor ve buradan da düşünürlere bir yol açıyordu: “Zorunluluklardan kaçamazsın, onları yenebilirsin sadece.”

Evet, bugün Türkiye’nin önünde duran ve kaçması imkânsız bir zorunluluk var…

Bu zorunluluktaki yenme ya da yenilme şekli, sadece silahlar üzerinden kurgulanmalı demiyorum…

Lakin her halükarda önümüzde duran bu zorunluluktan, diplomasinin her türlüsünü deneyerek kurtulmak zorundayız; temennimiz odur ki gerek kalmasın, lakin buna diplomasinin en sert hali olan savaş da dâhildir…

Eric Hobsbawm’ın; “İlkel asiler” diye isimlendirdiği kitabındaki Batı’nın gladyatörlerinden bu yana; “Zorbalık, yol açar kendine” mottosunu kendilerine rehber edinmişlere, zorbalığın her zaman kendine yol açamayacağını tarihimizde olduğu gibi yeniden göstermek zorundayız…

Burada ihtiyacımız olan en önemli şey elbette hamasete yaslanmayan ilim ve teknik, aynı zamanda onu yükselten birlik ruhu, azim ve kararlılıktır…

Batı’nın şakağına; “Sömürge çağı artık bitti” hakikatini dayayabilmenin tek yolu da buralardan geçiyor…

Avrupa’nın artık kendini enerjisini kaybettiği gerçeğine inandırması lazım…

Onlar açısından da işler, “süt liman” değil artık…

Birliklerini muhafaza edebilmek, toplumsal dirençlerini artırmak ve içinde bulundukları toz-dumanı kendi lehlerine kullanmak için karşılarına bir “öteki” bulma çabasının varlığını da bütün bu gerçeklere eklemek durumundayız…

Aslında herkes iliklerine kadar hissediyor ve biliyor ki Akdeniz olası bir savaş durumunda sadece Türkiye değil, oraya üşüşen bütün riyakâr akbabaları da yakar…

Bu gerçekle yüzleşebilecekleri kanaatinde değilim…

“Höt höt”le bir yol alamayacaklarını da aslında Türkiye’nin son yıllardaki kararlılığından iyi okudukları kanaatindeyim…

“Bizim derdimiz Türk halkı ile değil Erdoğan ile” diyenlere, Rahmetli Erbakan Hocamızın ifadesiyle; “Hadi oradan, sizi gidi sizi” dememiz yeterlidir…

Bu ifadenin altında yatan inliğin ne demek olduğunu, son iki yüz yılda ödediklerimizle çok iyi kavramış durumdayız…

Korkusuzluğumuz, kimseye ispat gerektirmeyecek kadar hakikidir…

Üstelik bugün bu korkusuzluğa eklenen çok büyük çarelerimiz de var artık…

Bu kadar laf, Batı’ya şunu artık iyice kavratmıştır olsun: “Her zorbalık artık yol açmaz/açamaz kendine.”

Hayaller güzeldir; iyi de hissettirir…

Lakin onlara erişecek imkân yoksa gerçeğe çaptıklarında tuz-buz olurlar…

Sanırım kaçmak zorunda kalan Fransız gemisinin mürettebatı, ne söylemek istediğimi çok iyi anlamıştır…