Kendimizin, kendi yeteneklerimizin farkında olmadan yaşayıp gidiyoruz. Neyi doğru yapıyor nerede hata yapıyoruz? Doğru yaptıklarımızı devam ettirmek, hatalı olduğumuz yönlerimizi fark edip düzeltmeliyiz. Bunu yapabilmek içinde kendimizi dinlememiz, dinlendirmemiz gerekiyor. Günler öylesine hızlı gelip geçiyor ki… Hızına yetişemiyoruz. Tekrarı olmayan bir ömrü yaşıyoruz.

Bir adam, yürürken arkasından bir aslanın koştuğunu görür. Hızla kaçarken tam önünde bir kuyu vardır ve hızla kuyuya iner. İpe tutunarak kuyuya inerken alt tarafta büyük bir yılan görür. Yılan hızla buna doğru gelirken; ne yapacağım şimdi der? Alt tarafta yılan, üst tarafta aslan. Tam bunları düşünürken biri beyaz diğeri siyah iki farenin ipi kemirmekte olduklarını fark eder. Tam da bu esnada yüzünde bir ıslaklık hisseder. Bir arı yüzüne bir damla bal bırakır ve balın tadı damağındayken… Uyanır. Oh be rüyaymış der. Rüyasını hikmet sahibi bir bilgeye anlatır. Rüyamın yorumu nedir, der. Anlamadın mı der bilge gülerek. Peşinden koşan aslan ölüm meleğidir. İçinde yılan bulunan kuyu senin mezarındır. Sarıldığın ip senin hayatındır beyaz ve siyah fare gece ile gündüzdür ömrünü kemirirler. Peki, o bal nedir dersen? Dünyanın geçici lezzetleridir, verilen nimetlerin arkasından hesap olduğunu unuttururlar.

Her birimiz kendi ömür evimizin marangozları,

Mimarları, inşaatçılarıyız.

Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmiştir. Patronuna işten ayrılarak artık ailesi ve torunlarıyla zaman geçirmek istediğini söyler. İşinin ehli, maharetli, yaptığı yapılarla kendisine hayran bırakan bir çalışanından ayrılmak istemese de çok ısrarcı olunca peki der. Bunun üzerine patronu marangozdan son bir isteği olduğunu bunu da yaparsa işten ayrılma isteğini kabul edeceğini söyler. Son isteği bir kez daha bir ev yapmasıdır. Marangoz kabul eder ve işe koyulur. Fakat aklı, fikri ve zikri artık işte olmadığı için baştan savma bir işçilikle ve kalitesiz malzeme kullanarak evi bitirir.

İşini bitirdiğinde işveren, evi gözden geçirmek için geldi. Dış kapının anahtarını marangoza uzattı. “Bu ev senin” dedi. Bu kadar yıl yanımda sayısız ev yaparak çalıştın, emek harcadın bu son yaptığın ev “Sana benden hediye”. Der. Marangoz ne diyeceğini bilemedi. Şaşkınlık içerisinde: “Bu nasıl olur diye düşündü.” Bu son diye bir an önce bitirmek için özenmeden, savsaklayarak, kalitesiz malzemelerle yaptığı evin kendisinin olduğunu öğrenince çok utandı. “Bu evin kendi evim olduğunu bilseydim hiç böyle yapar mıydım” diye düşündü ve o anda yaptığı hatanın farkına vardı.

Yaşadığımız bu günleri kendi oturacağımız evleri inşa eder gibi yaşamamız gerekiyor. Sağlam malzemelerle, özenerek, kaliteli işçilikle inşa etmemiz gerekiyor. Kendi hayatımızın marangozları, mimarları, inşaatçılarıyız.  Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz. Hayat kendini yenileyerek, yeniden inşa etme işidir.

Hayatımız bizim eserimizdir.