Ebu Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur. “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” (Müslim, Îmân 93-94; Tirmizî, Et’ime 45; İbni Mâce, Mukaddime, 9)

Es Selamunaleyküm;  Kıymetli dostlar…

Lozan Meselesi…

Geçtiğimiz iki hafta boyunca Lozan Meselesi üzerine bilinmesi gereken birkaç mesele üzerinde durmuştuk. Ancak gördüğüm kadarı ile yazdığımız gerçekler bir takım çevrelerin oldukça fazla zoruna gitmiş.  Gelen teşekkür mesajları yanında,  ne zaman tarihi gerçekleri belgeleri ile ortaya koysak ayağa kalkan ve gerçeklere, bilgi ve belgelere, kuru laf kalabalığı ile iftiralarla saldırıya geçen bu güruh tarafından bir karalama kampanyası ile karşı karşıya kaldım. Ancak dikkatimi çeken tek nokta şu; Yazdıklarımın tek kelimesine dahi yalan ya da yanlış diyemeyenler bugüne kadar alışmış oldukları gibi sadece kendilerine yakışan ifadeler kullanarak slogan atmanın ötesine geçmeyi yine beceremediler…

Ortak slogan da belli İstanbul’da yaşayanların Lozan Antlaşmasının kabül tarihi olan 24 Temmuz’dan beri sağda solda gördükleri İBB tarafından asılan afişlerde de yazan üç kelimelik klişe “Lozan Türkiye’nin Tapusu”

Her maddesini kelime kelime Osmanlıcadan Türkçeye çevirip “Lozan Masada Neler Oldu?” kitabımda yayınladığım Lozan’la alakalı “Lozan Türkiye’nin Tapusudur” diyenlere sadece iki soru sormak istiyorum…

Lozan’ın Boğazlar maddesini okudunuz mu? Lozan’da boğazlar ayrı bir bayrağı olan uluslar arası bir komisyona bırakılmadı mı? Yine bu maddeyi değiştiren de Lozan Antlaşmasına imza atan kadro değil mi? Ne yani Lozan’ı imzalayan kadro Lozan’a ihanet mi etti? Ne demek Lozan’da değişiklik yapmak?Lozan Barış Antlaşmasına göre Hatay Fransızların kontrolündeki Suriye toprağı idi. Mustafa Kemal Paşa’nın vefatından bir yıl sonra yine Lozan’ı imzalayan kadrodaki isimler döneminde Anavatana katıldı. Bu da mı Lozan’a ihanet?

Ne demek Lozan Türkiye’nin Tapusudur.

Hayır Kardeşim!

Antlaşmadaki danışmanımızdan tutun da galip devlet olarak oturduğumuz masada bize karşı uygulanan muamelere kadar üzerinde konuşulması gereken onca meseleyi bir kenara bırakarak olaya olumlu tarafından bakmak istiyorum. Velev ki Lozan belki de o zamanın şartlarında mecburiyetten  altına imza atılmış bir antlaşmadır diyebiliriz ancak asla Lozan bir zaferdir diyemeyiz. Zaten Zafer falan da değildir. İmzalayan kadronun bile mecburiyetten imzaladığını itiraf ettiği bir antlaşmadır sadece… Ve tıpkı antlaşmanın altına imza atan kadronun yaptığı gibi bugün Türkiye güçlü olursa, fırsatını yakalarsa Lozan’da imzalamak zorunda kaldığımız ve Milli Bağımsızlığımıza, ulusal çıkarlarımıza ters tüm maddeleri lehimize tekrar değiştirebilir ve bunun karşısında hiç kimse duramaz…

Saygılarımla…

Aslanlı Paşa

Öncelikle belirtmek gerekir ki “Tarih sadece geçmiş demek değildir. Tarih bugündür, yarındır.” Eğer ülkemizin geleceğini sağlam temeller üzerine inşa etmek istiyorsak geleceğimiz olan gençlerimize tarihimizi onların sevip anlayacağı şekilde anlatmak zorundayız.”

Çünkü Türk – İslam tarihi gerçekten muhteşem destanlarla, muhteşem kahramanlık öyküleri ile dolu. Belki de birçok milletin hayal dahi edemeyeceği kahramanlıklar çok şükür tarihimizin şanlı sayfalarında tüm dünyaya meydan okuyor.

İşte bugün sizinle aşağı yukarı 77 yıllık hayatına birbirinden büyük kahramanlıkları sığdıran bir Osmanlı Paşasını “Palabıyık” ya da “ Aslanlı Paşa” lakabıyla ün salmış Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın hayatı konuşacağız.

Cezayirli Hasan Paşa Kimdir?

Paşa’nın doğum tarihi, nerede doğduğu ve aslen nereli olduğu konusunda kesin bir bilgi olmamakla beraber 1710 yılında doğduğu ve Kafkasyalı olduğu konusunda kabul edilen bir görüş vardır.  1738 yılına kadar köle olduğunu özgürlüğüne kavuştuktan sonra da Yeniçeri Ocağına girdiğini biliyoruz.

Paşa hayatında inişli çıkışlı birçok dönem yaşadı. Cezayir’e gitmek için tek başına 15 silahlı askeri yere sererek ele geçirdiği Avrupa bandralı gemiyi hayatının dönüm noktası olarak değerlendirebiliriz. Cezayir’e geldikten sonra bir süre Cezayir Liman Reisliği ardından da Sancakbeyliği görevinde bulundu. Beylerbeyi ile arasının açılmasından sonra tekrar İstanbul’a geri döndü.

Burada kaldığı dönemlerde yavru bir aslanı alıp evcilleştirmişti. Bu aslan bundan sonraki süreçte Paşa’nın yanından hiç ayılmadı. Hatta Paşa gittiği her yere aslanını da tasması ile götürüyordu. Durum artık öyle bir hal almaya başladı ki Aslanlı Paşa kısa zamanda tüm Avrupa’ya korku salmaya yetti hatta arttı bile.

1768 – 1770 yılında Ruslarla yapılan muharebelerde büyük kahramanlıklar ortaya koydu. Bundan sonra Çeşme Limanında Osmanlı donanmasının yok olması ile Osmanlı’nın deniz hâkimiyetinde eski gücünü kaybetti.

1770 yılında Limni Kalesinin kuşatılması esnasında gösterdiği destansı kahramanlık Baron De Tott tarafından bir cinnet hali, delice bir çılgınlık olarak anlatılmıştır. Ancak gösterdiği azim ve gayretle sokaktan topladığı kuvvetlerle Çanakkale Boğazı’nın güvenliğini sağlamayı başaran Hasan Paşa bu başarısından sonra Gazi unvanı alarak Kaptan-ı Derya ve Boğaz Muhafızı oldu.

Bu süre zarfından Mısır’da ve Kırım’daki kahramanlıkları, Osmanlı’nın bu zor zamanlarında elde ettiği destansı başarıları halk arasında dahi büyük yankı uyandırmış dilden dile onunla ilgili anlatılan kahramanlık hikâyeleri günümüze kadar ulaşmıştır.

Çeşme Baskını ile birlikte Osmanlı donanmasının ve yetişmiş personelinin büyük bir çoğunluğunun yok olmasından sonra askerlerin kışın eğitim ihtiyacının karşılanması için bir kışlaya gerek vardı. Ancak Kırım Harbi’nin getirdiği ekonomik durum bu gideri karşılayamazdı bunun üzerine Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa Kasımpaşa’daki kendi arazisi üzerine kendi parası ile bir kışla ve bir cami inşa etmiştir. (Osmanlı’nın ilk modern Kışlası olan bu yapının restorasyonu devam etmekte. Aynı zamanda Kasımpaşa’da bu kışla yapısının tam karşısında bugün Hasan Paşa’nın aslanı ile birlikte  bir heykeli de bulunmaktadır.)

Amerika’yı Vergiye Bağladı

1776 yılında Birleşik Krallıktan ayrılarak Bağımsızlığını ilan eden Amerika Birleşik Devletleri 1783 yılında ticaret yapmak ve egemenlik alanını genişletebilmek adına denizlere açıldı. Ancak 1785 yılında ne kadar gücü kırılsa da hala denizlerdeki hâkimiyetini devam ettiren Osmanlı’dan izinsiz bir şekilde kendi bayraklarını taşıyan ilk gemi Osmanlı gemileri tarafından ele geçirildi. Bu olayın peşinden Osmanlı gemileri aralıklarla Amerikan gemilerini ele geçirmeye devam etti. Yaşanan bunca olay üzerine Amerika Osmanlı Devleti’nin deniz hâkimiyetini kırmak için Osmanlı Devleti ile bir mücadeleye girişti. Hatta Amerikan Senatosu Osmanlı ile Mücadele edebilecek bir donanma oluşturması için Başkan George Washington’a 700.000 altın harcama yetkisi bile verdi.

Ancak Amerika’nın Osmanlı Devleti ile mücadele edemeyeceğini anlaması çok uzun sürmedi. Bunun üzerine Amerika Osmanlı Devletinden anlaşma talep etti. 5 Eylül 1795 yılında imzalanan 22 Maddelik antlaşmaya göre Atlantik ve Akdeniz’de Amerika bayraklı gemilere dokunulmaması karşılığında Amerika Osmanlı devletine 642.000 altın ve yılda 12.000 altın ödemeyi kabul etti.

Antlaşma tarihi açıdan muhteşem bir öneme sahiptir çünkü bu antlaşma Osmanlı Padişahı ile Amerika Başkanı arasında değil, Cezayirli Hasan Paşa ve Başkan George Washington tarafından imzalanmıştır. Bu antlaşma Amerika’nın kendi dili dışında imzaladığı nadir birkaç anlaşmadan biri olmakla beraber aynı zamanda da ilkidir.

Sözün Özü

Çeşme Baskınını ayrıntısı ile anlatan Amerikan Bağımsızlık Savaşını bütün ayrıntıları ile anlatan tarih kitaplarımız tarihe ismini altın harflerle yazdıran bu efsanevi kahramanı neden anlatmaz ki? Aslında sebebi açık bir şekilde Kut’ül Amare nasıl yıllarca anlatılmadı ise, Napolyon anlatılıp 93 yaşında onu perişan eden Cezzar Ahmet Paşa neden anlatılmadı ise Amerika’yı vergiye bağlayan, yanında gezdirdiği aslanla Avrupa!ya korku salıp destanlar yazan Cezayirli Hasan Paşa’da aynı sebeple anlatılmadı.

Kendi tarihimizi yerli ve milli kaynaklar yazmadan da anlatılmayacak gibi…

Eğer yolunuz İstanbul Beşiktaş’a düşerse Deniz Müzesinin hemen yan tarafında Barboros Hayrettin Paşa Türbesinde Türk Denizcilik tarihine adını altın harflerle yazdıran büyük denizci Kaptan-ı Derya Barboros Hayrettin Paşa ile birlikte yan yana ebedi istirahatına çekilmiş olan Aslanlı Paşamızı Cezayirli Gazi Hasan Paşa’yı ziyaret edip ona ve tüm kahramanlarımıza bir Fatiha okumayı unutmayın…

Selam ve Dua ile…