Almanya denince aklımıza yüksek teknoloji, ağır sanayi gelir. Özellikle otomotivde dünyanın en büyük markalarının Almanlara ait olduğunu görüyoruz. Almanlar 100 yıldır organize ettikleri gıda fuarıyla da dünya piyasalarını belirliyorlar. Üstelik bir tarım ülkesi olmamalarına rağmen. Köln’de düzenlenen Anuga Fuarı’na 106 ülkeden 8 bine yakın firma katıldı. 180 bin metrekarelik alanda çok başarılı bir organizasyonla örnek bir çalışma sergileniyor. Biz istesek de böyle bir fuarı alan yetersizliği nedeniyle yapamayız. Fuarcılıkta da Almanlar’dan öğreneceğimiz çok şey var.

315 firma ile Türkiye fuarda 5. sırada yer aldı. Türk firmaların sayısı bununla sınırlı değil, 50 kadar firma da Avrupa ülkeleri adına katılmış.  Türk firmaları gerçekten göz doldurdu. İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç’in dediği gibi “Türk firmaları küresel gıda sofrasının baş köşesindeyiz.”

Anuga Gıda Fuarı’na üç şehrimiz damgasını vurdu: Gaziantep, Manisa, Malatya. Bu üç şehrimizin başarılı firmalarının ihracat rakamları da göz kamaştırıyor. Malatya kayısısı, Antep fıstığı, Manisa üzümü, Aydın inciri, Ordu fındığı gibi bereketli toprakların daha nice ürünleri küresel sofralarda yer alıyor. Anadolu’nun binlerce yıllık geleneğiyle yoğrulmuş ürünlerin damak tadı bir başka. Firma katılımcıları yeni nesilleri de yanlarında getirmeyi unutmamışlar; babalar ve oğullar, analar ve kızlar hep beraber ülkemizin kalkınması için nöbetteler. Umutlar yüksek, beklentiler fazla…

Fuarda en büyük katılımı 925 firmayla İtalyanlar gerçekleştirmiş. Onları Almanlar, İspanyollar ve Çinliler takip ediyor. İlk sırada olan ülkelere baktığımızda bizim onlardan hiçbir eksiğimiz yok, bu pazardan daha fazla pay alabiliriz. Bizim bereketli topraklarımızın ürünleri Almanlar’ın, İtalyanlar’ın eliyle markaya dönüşüyor ve kendi ürünleri olarak piyasalara damga vuruyor. Kritik eşiği aşmışız, biraz daha gayretle daha iyi yerlerde olabiliriz. Marka konusuna önem vermek gerekiyor.

Bu büyük pazarda helal sertifikalı ürünlerin sayısı da oldukça fazla. Müslüman olmayan ülkelerin markalarında da “helal” etiketi var. Bu da artık helal sertifikanın bir dünya standardı olduğunu gösteriyor.  Polonya firmalarında, Brezilya firmalarında helal etiketi gördüm. Bu konuda da ülkemizde çalışmaların ağır gittiğine şahit oluyoruz. Artık “Ya hu bizim ürettiğimiz her şey helal” yaklaşımından vazgeçmeliyiz. Dünya bizden ibaret değil. Yeryüzü aynı zamanda bir pazar; helal ve temiz ürünlerle insanlığa hizmet etmeliyiz.

Türkiye dünya gıda pazarından çok küçük bir pay almaktadır. Birçok sektör için stratejik diye tanım yapılır ama herhalde gıda için stratejik olmanın ötesinde “hayati” bir alan olduğunun altını çizmekte fayda var. Bundan 20-30 sene önce köylü ve tarım toplumu idik. Şimdi şehirli ve sanayi toplumu olduk diyerek tarım arazilerini boşalttık. Köylü yaklaşımıyla değil iş yaklaşımıyla tarım arazilerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.

Tarımda da iyi bir planlama yaparak bereketli topraklarımızın ürünlerinin dünya sofralarında daha çok yer almasını sağlayabiliriz.