Suudi Arabistan’da kritik pozisyonlarda uzun yıllar görev yapan eski istihbarat subayı Saad el-Cebri’nin Washington’da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve yakın çevresi aleyhinde açtığı davanın yankıları sürüyor.

Mahkeme, el-Cebri’yi öldürmek için infaz timi göndermekle suçlanan Veliaht Prens’e hakkındaki iddialara cevap vermesi için celp kağıdı gönderdi.

Washington’daki mahkemeye çağrılan Suudi Arabistanlı diğer 13 yetkili ve memur arasında Ahmed Asiri ve Suud el-Kahtani gibi Cemal Kaşıkçı cinayetini planlamakla suçlanan ve İstanbul’daki davada gıyaben yargılanan isimler de var.

Söz konusu 13 kişiden ikisi ABD’de ikamet ediyor.

Belki o iki kişi mecburen mahkemenin çağrısına olumlu cevap verebilir.

Fakat Veliaht Prens’in Washington’a gitmesi beklenmiyor.

Halen Kanada’da yoğun güvenlik önlemleri altında yaşayan Saad el-Cebri’nin açtığı davanın nasıl sonuçlanacağını şimdiden kestirmek zor.

Çünkü dava bir yönüyle siyasi ve ABD-Suudi Arabistan ilişkilerini doğrudan ilgilendiriyor.

Bununla birlikte, sonucu ne olursa olsun davanın şu haliyle bile Kaşıkçı cinayetiyle imajı yerle bir olan genç prense darbe vurduğu kesin.

Muhammed bin Selman, babasının yardımıyla önce amcası Prens Mukrin bin Abdulaziz’i ve daha sonra amcasının oğlu Prens Muhammed bin Nayif’i devre dışı bırakarak Veliaht Prens oldu.

Bu süreçte ABD Başkanı Donald Trump ile damadı ve başdanışmanı Jared Kushner’in desteğini aldı.

Suudi Arabistan toplumunu dönüştürmeyi ve ülkeyi bambaşka bir yer haline getirmeyi vaat ederek çok hızlı bir başlangıç yaptı.

Kadınlara ve sosyal hayata yönelik reformlar, sinema ve eğlence sektörüne destek, 2030 Vizyonu ve petrole bağımlılığı bitirme vaadi, turizm yatırımları…

Dev projelerin ilanına paralel olarak Batı medyasında para karşılığı yürütülen PR çalışmaları Muhammed bin Selman için “devrimci ve vizyon sahibi lider” imajı çizmeyi hedefliyordu.

Fakat genç prensin düşüşü de yükselişi gibi hızlı oldu.

Sahte starın ışığı söndü ve vaat edilen aydınlık geleceğin yerini koyu karanlık ve bilinmezlik aldı.

O artık Kaşıkçı’yı başkonsolosluk binasında vahşice öldüren ve cesedini parçalara ayırarak yok eden bir çetenin lideri.

Saad el-Cebri’yi öldürmek için Kanada’ya infaz timi göndermesi bu imajı iyice pekiştirdi.

Bu arada Amazon’un kurucusu ve Washington Post’un sahibi Jeff Bezos’un cep telefonunu hackleme gibi vukuatları da oldu.

Ne yaparsa yapsın alnındaki “katil” damgasını silmesi mümkün değil.

Kaşıkçı cinayeti başta olmak üzere işlediği suçların laneti ölünceye kadar peşini bırakmayacak.

Babasının ardından tahta oturup oturamayacağı tartışılıyor.

Kral olsa bile birkaç yılda çizmeyi başardığı o kötü imaj değişmeyecek.

Kaşıkçı’nın öldürülmesinin ardından Ankara’dan vahşetin üzerini örtmesini bekleyen ve teklifini kabul etmediği için Türkiye’yi hedef tahtasına oturtan Suudi Arabistan yönetimi, Saad el-Cebri davası dolayısıyla aynı cevvalliği Amerika’ya karşı gösteremiyor.

Oysa İstanbul’daki davada sadece Muhammed bin Selman’ın adamları yargılanırken Washington’daki davada Veliaht Prens’in bizzat kendisi yargılanıyor.

Bu çifte standardın ve tepki farkının sebebi belli.

Çünkü Amerika’dan ölesiye korkuyorlar.