Turnusol kâğıdı, “Daha çok kimya sektöründe kimyagerler tarafından bir maddenin asit ya da baz olduğunu anlamak için kullanılır. Turnusol bazı kimyasallarla tepkimeye girerek renk değiştirir. Oluşan renge göre temas ettiği maddenin asit ve ya baz olduğunu gösterir. Turnusol kırmızıya dönüşürse maddenin asit, maviye dönüşürse de maddenin baz olduğunu gösterir.” diye tanımlanıyor. Aile hayatı da bizim kimyamızı açığa çıkaran turnusol kâğıdı gibidir, gerçek yapımız açığa çıkar.

Aile, bizim en doğal halimizi sergilediğimiz yaşam alanımızdır. Aslında biz insanların, bir dışarıdaki halimiz, bir de içerideki halimiz vardır. Dışarıda sosyal onay ihtiyacı, iyi görünmek, değer görmek ve iyi ilişkiler kurabilmek için en iyi, en şirin halimizi sergileriz. Çünkü sosyal alandaki itibarımız bizi besler, bir noktaya kadar gereklidir de çünkü hep iyi ve saygılı davranmak sünnettir. Bizim toplumumuzda ise bazen bu durum tek taraflı işler yani dışarıda nazik içeride kaba, dışarıda hoş görülü içeride anlayışsız, dışarıda son derece sabırlı, içeride son derece sabırsız.

Dışarıdan göreceğimiz ilgi bize lâzım da içerideki değil mi?

Dışarıda iyi davranmak sünnet içerideki değil mi?

Dışarıdakiler ile iyi geçinmek onları hoş tutmak önemli içeridekiler ile İyi geçinmek önemsiz mi?

Dışarıda ticari hayatımız zarar görmesin, para kazanmamıza engel teşkil etmesin diye çok titiz davranıyoruz, pek çok fedakârlığı göze alıyoruz, doğru da yapıyoruz, peki içerideki hassasiyetlerimiz bize para kazandırmıyor onun için mi dikkatsiz ve özensiz davranıyoruz? Dışarıdakiler bizden memnun olmazsa başka birisiyle iş tutar, yani pek çok farklı alternatif var. Evin içindekiler ise başka alternatifleri olmadığı için kaybetme riskimizin olmadığı bireyler, onun için mi nasıl olsa bana mecbur anlayışıyla rastgele, kırarak, inciterek ve umursamayarak davranıyoruz?

Neden evlerimizde daha kaba ve anlayışsızız? Oysa evler, bizim en huzurlu, en sakin, en mutlu ve ihtiyaçlarımızın hassasiyetle giderilmesinden dolayı en huzurlu olduğumuz merkezlerimiz olmalı. Evde donanıp, sokağa çıkarken, işe giderken moralli, güvenli ve mutlu olarak çıkmalıyız. İnsan zihni mutlu olduğunda algıları açılır, evdeki hava insana direnç katar, belini doğrultur, başını dik durdurur. Sıkıntılarla mücadele etme, doğru düşünebilme ve insana ve hayata değer katma adına mutlu ve huzurlu olan bir insan çok şey yapabilir. Bunu en iyi ancak yuvamızda oluşturabiliriz. Yuvamız bizim ilk olarak gözümüzün gönlümüzün gördüğü ve beslendiği yedir.

Yuvalar düzeltilmeden gönüllerin düzelmeyeceği aşikârdır.

Yuvalar mamur olmadan dünyanın mamur olamayacağı aşikârdır.

Yuvalarımız huzurun kaynağı haline gelmedikçe, çocuk ve genç sorunları, eşler arası çatışmaların bitmeyeceği aşikârdır.

Yuvalarımıza önem verip özen göstermeden, bilgiyle bir sanat eseri oluşturur gibi duygularımızı ve maneviyatımızı beslemeden, bireylerin güçlenmeyeceği aşikârdır.

Yuvada mutlu, huzurlu, güvende hissederek yürekten bağlı yaşamazsak, biyolojik ve psikolojik bünye direncimizin zayıflayacağı aşikârdır.

Herkesin düzelmeye önce kendisinden başlaması, kendisini okumaya ve anlamaya vermesi ve doğru davranmayı en öne alması halinde sistem düzgün işlemeye başlayacaktır. İnsanın ancak kendisini düzeltebileceği bir gerçektir. Kendisinden başlamayanın yol alamayacağı aşikârdır.